4 Kasım 2016 Cuma
Abant,Yedigöller
Blogda uzun aradan sonra herkese Bolu'dan merhaba :)
Gezimiz için erken saatlerde yola koyuluyoruz.Öncelikle İstanbul 'dan bize eşlik eden dostlarımızı karşılıyoruz. Kısa bir yolculuktan sonra konaklayacagimiz Dört Mevsim Konağı 'na ulaşıyoruz. Daha önceki gazilerimizde tanıştığımız Şerafettin amca yine sıcacık bir gülümseme ile koşarak karşılıyor bizleri. Her ne kadar hatırlamasa da :) Güleryüzü ve samimiyeti hiç değişmemiş. Dört Mevsim Konağı Abant yolu üzerinde ve Abant Gölü 'ne yaklaşık olarak 8 km bir mesafede yer alıyor. Aile işletmesi olması sebebiyle benim ilgimi çeken konak guzel bir bahçe içinde yer alıyor. Küçük bir ev ile işletmeye başlayan bu güzel mekan zamanla büyüyüp konak halini alıyor. Bahçesinde bulunan ağaç evler ve olabildiğince yeşil ve sarı renklerin tonları insana huzur veriyor. Şehir hayatından yorulup kafanızı dinlemek istiyorsanız bence çok doğru bir yerdesiniz .
Erken saatlerde ulaştığımız Dört Mevsim Konağı harika bir köy kahvaltısı ile karşılıyor bizleri. Özellikle yemek salonunda bulunan şömine keyfi ile birleşince tüm yorgunluğunuzu unutuyorsunuz. Kahvaltıda gerçekten kuş sütü eksik.. Kaymak ve reçel çeşitleri enfes. Sucuklu yumurta ve elma dilim patatesleri eser bırakmıyoruz. Keyifli bir sohbet eşliğinde kahvaltımızı sürdürürken vakit kaybetmemiz gerektiğinin de farkındayız.
Bugün için hedefimiz Yedigöller. Özellikle sonbahar mevsiminde harika bir doğa var burada. Yeşil ve sarının her tonu adeta kucaklıyor. Yedigoller'e gelmeden önce Seyirtepesinde bir mola veriyoruz. Ayrıca yolların çok virajı olması nedeniyle mide bulantısı sorunu olabiliyor. Bu konuda hassas olanlar için mutlaka ilaç almasını tavsiye ederim. Seyirtepesinde verilen mola da bu konuda rahatsızlanarak için oldukça iyi bir dinlenme oluyor.. Sisli puslu dar yollardan tepeye ulaşıyoruz. Muhteşem bir manzara bizleri karşılıyor. Aşağıda iki göl de bu manzaraya eşlik ediyor. İlgili fotoğraflar çekip ciğerlerimizi bol oksijenle doldurup yola devam ediyoruz. Kısa bir süre sonra Yedigöller Milli Parkındayız. Fakat burada bir trafik sıkıntısı var. Eğer şahsi araç ile gidiyorsanız aracınızı girişte uygun bir yere park etmenizi tavsiye ederim.. Aksi halde araçta beklemek zorunda kalınıyor. Biz bu şekilde yaptık ve trekking suretimize başlattık. Sarı yeşil ormanlarda toprağın kokusunu içimize çeke çeke, sindire sindire yürüdük. Girişte İncegol ve Nazligol bizleri karşıladı. Özellikle göllerin üzerine düşmüş yapraklar ile oluşan manzara harikaydı. Yürüyüş boyunca Gülen Kayalar ve Dilek Çeşmesi vardı. Dilek çeşmesi yedi çekmeli ahşap bir şu çeşmesi. Rivayete göre birinci çeşmeden bir, ikincide iki, üçüncüde üç diye sıralı şekilde şu içilirse tutulan dilekler kabul oluyor :) tabi ki içtik ve dilekler tuttuk , keyifliydi.. Gülen Kayalar ise sarp kayalıklara çıkılan bir yolda bulunan kayalar, fakat biz kayaların güldüğünü göremedik ve buna çok güldük 😁acaba durum bu muydu? Onu da bilemiyoruz 😊 Devam eden yürüyüş parkurda değişik manzaralar ve kalan göller bizleri karşıladı. Ayrıca yürüyüş boyunca size eşlik edecek erzak bulundurmaları da öneririm, oldukça uzun mesafeler olması nedeniyle içimizde bir kıyılma olmadı diyemem .. Tüm göller bittiğinde yürüme ana yoldan devam edince geri dönüş daha kısa oluyor. Hafif bir yağmur ve toprak kokusu eşliğinde en sevdiğim sarıyı ve yeşili ardımızda bırakıp Abant'tan dönmek üzere yola koyuluyoruz.
Dönüş yolunda Gurbet Taşı Yaylası kenarına kurulmuş tezgahlar dikkatimizi çekiyor. Biraz soluklanmak için duruyoruz. Bu soğukta sıcacık bir çay içmek niyetindeyiz. Bir çok tezgah var. Biz eşiyle birlikte sessizce duran Mehmet Amcanın tezgahı oluyor.. Közde patates, haşlanmış mısır ve harika bir çay ile burada epey vakit geçiriyoruz. Mehmet amcanın sohbetine doyum olmuyor.. Biz tezgahı devralıp gelenlerle ilgilenmeye de başlıyoruz 😊 Baharda köyünü de ziyaret etmek sözüyle sevgiyle yanlarından ayrılıp yola devam ediyoruz.
Maceramızın devamı diğer postalardan devam ediyor olacak.
Sevgiler.
14 Ekim 2016 Cuma
Gamze'nin Kınası
Bugün 9 Eylül gününe dönüp heyecanlarımı paylaşmak istiyorum. Nasıl bir heyecan anlatılmaz. Her şeyin yolunda gitmesi için öncelikle yanınızda varsa kardeşiniz ve bir dostunuz olmalı. Çok şükür ben ikisine de sahiptim. Ablam Merve ve 20 yıllık arkadaşım Selin :) Her an yanımdaydılar ve benim her anımı her heyecanımı benimle paylaştılar beni sakinleştirdiler eksikleri tamamladılar. Zaten kına ile ilgili detayların pek çoğunu ablam tasarlamıştı. Çok eğlenmemiz gerekiyordu ve her şeyi düşünmeliydik :) Çok şanslıyım ki çok uzaklardan dostlarım da geldi. Ordu, Mardin, Konya, Mersin, Bursa, İstanbul :) Şehirler arası bir dostluk şöleni. Hepsinin ayaklarına yüreklerine sağlık.. Hepinizi çok seviyorum arkadaşlarım. Gelemeyenlerse bir şekilde kendilerini hissettirdi.. Onlara da güzel mesajları çiçekleri için ayrıca teşekkürler :) İnsan böyle günlerde anlıyor arkadaşlığın , dostluğun ne kadar önemli olduğunu. Uyuşmuş kadar heyecanlı dahi olsan gözlerin sevdiklerini arıyor. Aile zaten görev icabı orada olmak durumunda, ama arkadaşlar bir emek vererek yanında oluyorlar. Kıymet bilmek gerek. Ve özel günlerinde sevdiklerimizin yanında olmak gerek.
Gelelim günün sabahına, kuaför aşamasına :) Her şey öyle hızlı gelişiyor ve siz öyle heyecanlı oluyorsunuz ki gerçekten bir uyuşukluk hali. Evden ayrılacak olmanın verdiği bir burukluk kaplıyor her yanınızı. Bir yandan da akşam ne kadar çok eğlenmeniz gerektiğini düşünerek ayakta kalma dik durma iç güdüsü.. Hepsinin birleştiği karmakarışık duygular. Kuaförüm İzmit Hakan Özmen . Makyözüm Sibel Hanım fotoğraf çekiminde şahane bir iş çıkarınca tereddüt etmeden devam ettim aynı ekiple. Saçlarım Selahattin Bey'e emanetti :) Güzel başlayan bir sabahla hoş sohbet kahve çay derken bir ara baktım göz yaşlarım pıtır pıtır dökülüyor .. Tutamıyorum kendimi. Herkes bir yana koşuyor gelin ağlıyor sakinleştirici mi versek diye :) Sibel'in cırladığını duydum, ne sakinleşticisi sen akşam dağıtıp oynayacaksın.. Uyumak mı istiyorsun diye :) Tabi ki ilaç falan almadım.. Ağladım ağladım ağladım.. Mutluluk gözyaşlarıydı gerçekten. Ve tutamıyordum. Ben ağladıkça makyaj tazelediler :) Ve makyajım saçım bitti. Harika bir iş çıkardılar. Belki hayatım boyunca hiçbir saç yapımı beni bu denki mutlu etmemiştir. Harika bir iş çıkardılar. Resmen bayıldık :) O mutlulukla evimizin yolunu tuttuk.. Akşam olmasını bekledik.
Kına salonumuz için Sudem Organizasyondan sadece fotoğraf çekiminde kullanmak üzere taht kiraladım. Fotoğraflarda da çok ahenkli göründü. Bütün kızlar rengarenk şahane bir görüntü. Misafirlerimizin gelmesini beklerken selfieler fotoğraflar birbirini kovaladı .. Ve muhteşem anlar. herkes geldiğinde gelin ve damat çıkışını yapıp ilk dansımızı gerçekleştirdik. Normalde kına geceleri bayanlar arasında olur fakat bizim kına gecemizde öyle bir sınırlama yoktu. Aksine eşim çok aktifti. Oynamadan duramadı. Kına gecemizde kına yakma dışında iki farklılık vardı. Rengarenk kurdeleler ile halka oluşturup Rengarenk şarkısında oynama ve testi kırma. İki aktivite de oldukça eğlenceli ve aksiyonluydu. Özellikle testi kırma damat beye yönelik özel tasarlanmıştı ve damadın bundan haberi olmaması sebebiyle oldukça güzel bir sürpriz oldu. Sadece tahta otur ve benim heyecanımı bastıracak şekilde gözlerime bak dedim :) Damat karşımda, arkamda şahane ekibim, Sezen Aksu Kaçın Kurası söylüyor :) ve ben oynuyorum.. Size buradaki coşkuyu kelimelerle anlatamayacağım. Kendimi çok büyük bir sahnede hissettirdiler. Arkadaşlarım o kadar güzel desteklediler ki planlasak bu şekilde olmazdı.. Testiyi alıp güzel bir dans ettikten sonra testiyi kırdım :) Tabi müthiş bir alkış koptu. Harika bir eğlence oldu. Tbai bu sırada damat paşa tahta oturmuş , padişah havasında , ağzı kulaklarında akış ile ritm tutuyor :) Sonrasında çok beğendiğini ve çok güzel bir sürpriz olduğunu söyledi. Çok teşekkür etti.
Rengarenk kurdele dansı da oldukça farklı ve eğlenceliydi. Burada da kızların çok olması ve aktif olması önemliydi. Herkes harikaydı. Sertab Erener Rengarenk dedikçe bizler coştuk..
Geleneksel kına yakma da gerçekleştikten sonra eğlencemize devam ettik. Bu arada kın yakılırken ağlamadım :) Ağlayamadım :) Sabah o kadar çok ağladım ki akşama bir şey kalmadı maalesef :)
Eksiksiz bir kına gecesi organizasyonu ve muhteşem bir eğlenceydi. Öncelikle ailem olmak üzere, eşime ve tüm dostlarımıza teşekkürü bir borç biliyorum :)
Her şeyin bu kadar güzel olmasında katkınız büyük. Bir gün geri dönüp okumak için heyecanlarımı sizinle paylaşıyorum.. Umarım sizler için de fikir olur.
Sevgiyle Kalın...
12 Ekim 2016 Çarşamba
YEŞİL ÇAY VE FAYDALARI
Merhaba ,
Güne güzel bir yazı ile başlamak istedim. Biraz da mesleki yazılar yazmakta fayda var. Sağlıklı yaşam ve gıda üzerine yazmaya ara vermiş olduğumu fark ederek bir fincan yeşil çayımı yudumlarken yazıyorum bu postu :)
Sağlıklı yaşama kendini adamış herkesin vazgeçemediği bitkilerdendir yeşil çay. Aslında siyah çay ile aynı bitki yaprağından olmasına rağmen fermente edilmemesi nedeniyle bizim için faydalı olan pek çok antioksidan maddeyi bünyesinde muhafaza eder. Yeşil çay da sanıldığı gibi yüksek miktarlarda vitamin ve mineral maddeler bulunmamaktadır. Kafein, teanin ve fenolik maddelerce zengin olması sebebiyle sağlımıza faydalı yönde etkileri vardır.
Bilimsel veriler dışında anlayabileceğimiz şekilde yeşil çayın faydalarından bahsetmek istiyorum. Tabi kendi uygulamalarımdan da.
Öncelikle belirtmek isterim güne 1 fincan limonlu yeşil çay ile başladığınızda farkı göreceksiniz. Kendinizi oldukça dinamik hissedecek ve zihninizin daha da açıldığının farkına varacaksınız. Buna şöyle bir örnekle açıklık getirmek isterim. Özellikle üniversite yıllarında öğrenciler uykuya karşı koymak adına kahve içmeyi tercih ederler. Oysa yeşil çayda bulunan kafein miktarı da zihnimizi açıp bizi uyanık tutmaya yeterlidir. Hem de daha sağlıklı olduğu kesin :) Algı , düşünme gücü ve konsantrasyonu da sağladığı araştırmalar arasında.
Yine kahveden örnekle devam edeceğim. Spor yapmadan önce bir fincan kahve içilmesi tercih edilir. Yeşil çay da içebiliriz. Aynı şekilde kafein kas gücünü arttırarak direncimizin artmasına yardımcı olur.
Kolestrolü azaltır ve kalp damar hastalıklarında koruyucu rol oynar. Bu da bünyesinde bulunan antioksidan maddeler yardımıyla dolaşım sisteminde bulunan serbest radikallerin etkisinden koruması ile olmaktadır.
Yeşil çayın en bilinen etkisi elbette zayıflamaya olan sonsuz desteğidir :) Özellikler kadınlar sadece yeşil çay içerek zayıflayacakları fikrinden bir türlü vazgeçemezler, sporsuz ve düzensiz beslenme ile birlikte günde bilmem kaç fincan yeşil çay içiyorum ama zayıflayamıyorum der dururlar :) Burada yeşil çay destekçi görevindedir. Metabolizmayı hızlandırma etkisi ile sağlıklı beslenme ve spor ile birlikte tüketildiğinde zayıflamayı destekler. Çünkü bağırsakların da daha etkin çalışmasını sağlamaktadır.
Yine antioksidan maddeler sayesinde kanser riskini azalttığı, bağışıklık sistemini güçlendirdiği araştırmalarda belirtilmiştir.
Son olarak yine kendim de uyguladığım bir yöntemden bahsetmek istiyorum. Yeşil çay direkt cilde uygulandığında da oldukça faydalı. Ciltte de dinamik bir görüntünün oluşmasına destekçi. Ilık yeşil çayı yüzümüze yavaşça pamuk yardımıyla uygulayarak cilt temizliği yapabiliriz. Böylece hem anti aging etkisi hem de cildin ferahlamasını hissedeceksiniz.
Kısacası yeşil çay çok faydalı güzel bir bitki. Günde 1 fincan içilmesini tavsiye ediyorum.
Sağlıklı günler.
Sevgiyle Kalın.
Yine yeniden merhaba ,
Uzun aralar vermeyi sevmiyor olmama rağmen hayatın akışı buna sevk ediyor :) Büyük ve tatlı telaşlar hallettik.. Mutlu ve umutlu bir hayata yelken açtık. Bundan sonraki zaman diliminde ben kavramını unutmuş olarak BİZ olarak hayatıma devam edeceğim.. Zamanımı kullanırken de sadece kendimi düşünerek değil hayat arkadaşımı , eşimi, hayatıma anlam katanı düşünerek adımlarımı atacağım.
Herkesin bir eşi olmalı.. Saygı duyduğu ve saygı gördüğü, sevdiği ve sevildiği bir eşi olmalı .. Ellerini tuttuğunda her şeyi unuttuğu.. Birlikte kahkaha atarken dünyaların onun olduğu bir eş.. Sonrası kolay. Hayat akıp gidiyor. El ele ve daima. Her şeyin üstesinden geliyor insan. İşte bu noktada insanların ruh eşi dedikleri kavramı bulmuş olması gerekiyor. Bence kişilerin çok fazla ortak yönlerinin olması değil ruh eşini bulmuş olmak. Benim fikrim farklılıklardan harmanlanan bir karakterle bütünleştiğinde insan gerçek ruh eşini bulmuş oluyor. Farklı fikirlerden doğan yeni dünyalara yol alabilmek adına daha çok farklılıkta buluşmalı insanlar.
Tüm bunların yanında hayatımıza devam ederken yoğun bir iş hayatı ve ev hayatı bizi bekliyor olacak tabi :) Mesela ben tatil sonrası ev ve iş hayatını götürmekte zorlanıyorum. Her şeyde çok başarılı olacağız diye de bir kuralımız yok elbette :) Bazen eksik olacak, bazen yorulacağız, işler aksayacak, yemek yetişmeyecek, temizlikler istediğimiz gibi olamayacak.. Mükemmeliyetçi bir tutum sergilendikçe de bu bizi bunalıma sokacak. İşte bu nedenle rahat olmakta hayatı akşına bırakırken gerçekten anı yaşamakta fayda var. Klişe gelebilir.. Ama zaman hızla ilerliyor. Geriye dönüp baktığımız hiç bir anı geri alamıyoruz. Keşke demek anlamsız .. Ve eğer keşke demek istemiyorsak sıkı sıkı tutunup gerçekten tadını çıkararak hayatı yaşamaya devam edelim.
Tatil sonrası ilk postum olması sebebiyle genel konulardan bahsetmek biraz ısınma yapmak geldi içimden .. Daha anlatacağım çok şeyler var..
Muhteşem kına gecem, Muhteşem gelin alma ve düğünümden özetle bahsedeceğim..
Her şey hayal ettiğiniz gibi olsun.
Sevgiyle kalın.
Uzun aralar vermeyi sevmiyor olmama rağmen hayatın akışı buna sevk ediyor :) Büyük ve tatlı telaşlar hallettik.. Mutlu ve umutlu bir hayata yelken açtık. Bundan sonraki zaman diliminde ben kavramını unutmuş olarak BİZ olarak hayatıma devam edeceğim.. Zamanımı kullanırken de sadece kendimi düşünerek değil hayat arkadaşımı , eşimi, hayatıma anlam katanı düşünerek adımlarımı atacağım.
Herkesin bir eşi olmalı.. Saygı duyduğu ve saygı gördüğü, sevdiği ve sevildiği bir eşi olmalı .. Ellerini tuttuğunda her şeyi unuttuğu.. Birlikte kahkaha atarken dünyaların onun olduğu bir eş.. Sonrası kolay. Hayat akıp gidiyor. El ele ve daima. Her şeyin üstesinden geliyor insan. İşte bu noktada insanların ruh eşi dedikleri kavramı bulmuş olması gerekiyor. Bence kişilerin çok fazla ortak yönlerinin olması değil ruh eşini bulmuş olmak. Benim fikrim farklılıklardan harmanlanan bir karakterle bütünleştiğinde insan gerçek ruh eşini bulmuş oluyor. Farklı fikirlerden doğan yeni dünyalara yol alabilmek adına daha çok farklılıkta buluşmalı insanlar.
Tüm bunların yanında hayatımıza devam ederken yoğun bir iş hayatı ve ev hayatı bizi bekliyor olacak tabi :) Mesela ben tatil sonrası ev ve iş hayatını götürmekte zorlanıyorum. Her şeyde çok başarılı olacağız diye de bir kuralımız yok elbette :) Bazen eksik olacak, bazen yorulacağız, işler aksayacak, yemek yetişmeyecek, temizlikler istediğimiz gibi olamayacak.. Mükemmeliyetçi bir tutum sergilendikçe de bu bizi bunalıma sokacak. İşte bu nedenle rahat olmakta hayatı akşına bırakırken gerçekten anı yaşamakta fayda var. Klişe gelebilir.. Ama zaman hızla ilerliyor. Geriye dönüp baktığımız hiç bir anı geri alamıyoruz. Keşke demek anlamsız .. Ve eğer keşke demek istemiyorsak sıkı sıkı tutunup gerçekten tadını çıkararak hayatı yaşamaya devam edelim.
Tatil sonrası ilk postum olması sebebiyle genel konulardan bahsetmek biraz ısınma yapmak geldi içimden .. Daha anlatacağım çok şeyler var..
Muhteşem kına gecem, Muhteşem gelin alma ve düğünümden özetle bahsedeceğim..
Her şey hayal ettiğiniz gibi olsun.
Sevgiyle kalın.
17 Eylül 2016 Cumartesi
Bangkok Gezi Rehberi
İlk olarak rehberimizi bulmak üzere verilen
iletişim bilgilerine göre hareket ediyoruz. Her şeyden önce Tayland’a girer
girmez havaalanında doldurduğumuz ve kalış süremizi, kaldığımız otel
bilgilerini vs paylaştığımız bir formu dolduruyoruz, aksi halde havaalanından
çıkış sağlayamayacağız. Rehberimiz, ellerinde çiçekler ve yanında Thai kızları
ile sıcak bir karşılama ile bizleri karşılıyor. Thai kızları boynumuza rengarenk
canlı çiçeklerden kolyeleri asıp görevlerini tamamlamış olmanın huzuru ile bizi
bırakıyorlar J Uzun bir yolculuk sonrası gerçekten çokta motive edici bir
karşılama oldu, bizler öncelikli olarak bunca yol sonrası otelimize gidip en
azından bir kısa hazırlık yaparız diye düşünüp duralım rehberimiz bavulları
bırakıp hemen tura başlayacağımızın haberini veriyor, hem seviniyorum, hem de
tereddüt ediyorum, acaba dayanabilir miyiz diye J 2 araç halinde Türkiye’den gelen 6
çiftlik bir kafile ile yola koyuluyoruz. Herkes aynı uçakla gelmiş olmasına
rağmen kimse kimse ile tanışmıyor ve açıkçası bunca yoğunlukta tanışma fırsatı
da bulamıyor. Yolculuk başladığı andan itibaren herkes ufak ufak tanışmış olacak.
İlk olarak Budha
heykellerinin olduğu tapınakları ziyaret edeceğimizi öğreniyoruz. Rehberimizin
tavsiyesi üzerine pasaportlarımızın ilgili bölümlerinin resimlerini çekip
telefonumuzda fotoğraf olarak durmasını sağlıyoruz. Özellikle Exchange
sırasında çokça ihtiyacımız olacağını öğreniyoruz. Kapkaç olaylarının sıkça
yaşandığı bir ülkede olduğumuzdan çantamızın çalınması ihtimaline karşın bundan
sonraki zamanlarda pasaportlarımızın otel kasasında kalmasında fayda olduğunu
da öğreniyoruz.
Kısa bir
yolculuk sonrası ilk olarak Oturan Budha heykelini ziyaret ediyoruz. Ziyaret
ettiğimiz alanlar dini alanlar olması sebebiyle kılık kıyafet ve davranış
konusunda saygılı olmamız gereken durumlar var. Bazı tapınaklara giriş
esnasında uzun etekler veya tüm vücudu kapatacak şekilde kimono bağlamalı
elbiseler var ve giyilmesi zorunlu, hatta bu alanlara ayakkabı ile girmek
yasak. Tüm bunlara dikkat edecek şekilde şaşkınlıkla heykelleri ziyaret
ediyoruz.
İçerisi saf
altından yapılma oturan Budha Heykeli haricinde tavanları da oldukça görkemli
bir yapı. Bol bol fotoğraf çekip devam ediyoruz. Aynı alan içinde bulunan diğer
mekanları da gezeceğiz. Zaman zaman kapıda uyuyan Budha adamlar görmek mümkün J
Filmlerdeki gibi göbekli, turuncu din kıyafetleri ile oldukça şekerler ve şekerleme yapıyorlar. Sakin insanlar Thai insanları, ve oldukça yavaşlar, miskinler J Her hallerinden anlaşılıyor. Ziyaret ettiğimiz bir diğer Budha Heykeli’nde ibadet yapıldığını da gözlemliyoruz. Ve ibadete katılıp dua eden ziyaretçiler. Sessiz ve sakince dinleyip ayrılıyoruz. Bir diğer önemli konu ise heykellere karşı asla ayakların uzatılarak oturulmaması gerektiği, bu da saygısızlık olarak değerlendiriliyor, zaten görevlilerin birkaç kişiyi bu konuda uyardığını da bizzat görüyorum.
Filmlerdeki gibi göbekli, turuncu din kıyafetleri ile oldukça şekerler ve şekerleme yapıyorlar. Sakin insanlar Thai insanları, ve oldukça yavaşlar, miskinler J Her hallerinden anlaşılıyor. Ziyaret ettiğimiz bir diğer Budha Heykeli’nde ibadet yapıldığını da gözlemliyoruz. Ve ibadete katılıp dua eden ziyaretçiler. Sessiz ve sakince dinleyip ayrılıyoruz. Bir diğer önemli konu ise heykellere karşı asla ayakların uzatılarak oturulmaması gerektiği, bu da saygısızlık olarak değerlendiriliyor, zaten görevlilerin birkaç kişiyi bu konuda uyardığını da bizzat görüyorum.
Yatan Buddha
(Wat Pho Lying Buddha) heykelini ziyaret etmeden önce bahçe de biraz mola
veriyoruz. Yine kapıda verilen uygun giysiler ile içeri girdiğimizde göz alabildiğine
yatan bir altın heykel karşımızda, nerden fotoğraf çeksek açıyı yakalamakta
zorlanıyoruz. Yatan Budha heykelinin arka ve önünde tur atıp detaylı olarak
gezdikten sonra pek çok fotoğraf çekiyoruz. 46 metre uzunluğunda 15 metre
yüksekliğinde Wat Pho tapınağın en ilgi çeken figürü. Heykelin sadece ayakları
5 metre uzunluğunda ve 3 metre yüksekliğinde, ayaklarda bulunan 108 sembol ise
Thai inancına göre uğurlu sayılıyor. Hemen duvar dibinde bulunan 108 kaseye de
para atarak dilek tutabiliyorsunuz bu inanca göre. Wat Pho, her gün 08.30-17.00
saatleri arasında ziyaret edilebilir. Tapınağın giriş ücreti ise 100 Baht.
Çıktığımız
alan bahçesinde de oldukça güzel heykeller var. Kral mezarlıkları, çardaklar
hepsi birbirinden görkemli. Bu alanlarda kısa bir tura çıktığımızda her alanda
değişik Budha heykelleri dikkatimizi çekiyor. İçerisi genellikle oldukça
kalabalık ve ibadet eden insanlar var. Gördüklerimizden memnun buradaki
turumuzu bitiriyoruz.
Ve nihayet
yorgunluğumuzu bir nebze olsun atabilmek adına otelimize geçiyoruz. Akşam
harika bir yemek için saat anlaşması yaparak dinlenmeye çekiliyoruz.
İkinci gün
Bangkok gezimizde Orkid Garden ve Floating Market olacak. Orkid Garden
alışveriş yapabileceğimiz tezgahların sıralandığı bir alan ile ayrılıyor.
Askıda pek çok çeşit orkide çiçeği sizleri karşılıyor. Fakat Tahi Orkidesi de
bir başka.
Rengarenk bahçe gezisini bırakıp Floating Market yani Yüzen Çarşı’ya gitmek üzere kanolarımıza biniyoruz. Kano yolculuğu boyunca her yer görmeye değer. Film gibi bir yolculuk, adeta bir masal diyarının içindeyiz. Suyun hemen üzerine inşa edilmiş onca ev, hayaller kurup, akıl almaz şeyler düşünerek daracık nehirde sıralı kanolar şeklinde ilerliyoruz. Bu yolculuk boyunca bol fotoğraf ve video çekmenizi öneririm, gerçekten insan bunu hayatında pek az yaşar, harika bir yolculuk.
Ve Floating Market, resimlerdeki kadar şahane ve büyüleyici. Kanoları üzerinde tezgah kuran Thaililer görsel bir şölen içinde çalışıyorlar, özellikle bu görüntünün net bir şekilde görünüp fotoğraf çekilmesini sağlayan bir köprü üzeri var, buraya çıkıp mutlaka bol fotoğraf alın. Ve dikkatlice seyre dalın, hayaller kurun, kendi kanonuzu ve neler satabileceğinizi hayal edin J Daha sonra yüzen çarşıyı gezmek üzere aşağı inecek ve alışverişe doyamayacaksınız. Her şey öyle güzel ki almadan dönmeyin. Bin bir çeşit Thai meyvelerinden bir meyve sepeti yapıp kendinizi şımartmanızı öneririm, böyle meyveleri daha önce tatmamış olabilirsiniz. Ayrıca baharatlardan almayan dönmeyini köri ve Thai safranı oldukça kaliteli.
Rengarenk bahçe gezisini bırakıp Floating Market yani Yüzen Çarşı’ya gitmek üzere kanolarımıza biniyoruz. Kano yolculuğu boyunca her yer görmeye değer. Film gibi bir yolculuk, adeta bir masal diyarının içindeyiz. Suyun hemen üzerine inşa edilmiş onca ev, hayaller kurup, akıl almaz şeyler düşünerek daracık nehirde sıralı kanolar şeklinde ilerliyoruz. Bu yolculuk boyunca bol fotoğraf ve video çekmenizi öneririm, gerçekten insan bunu hayatında pek az yaşar, harika bir yolculuk.
Ve Floating Market, resimlerdeki kadar şahane ve büyüleyici. Kanoları üzerinde tezgah kuran Thaililer görsel bir şölen içinde çalışıyorlar, özellikle bu görüntünün net bir şekilde görünüp fotoğraf çekilmesini sağlayan bir köprü üzeri var, buraya çıkıp mutlaka bol fotoğraf alın. Ve dikkatlice seyre dalın, hayaller kurun, kendi kanonuzu ve neler satabileceğinizi hayal edin J Daha sonra yüzen çarşıyı gezmek üzere aşağı inecek ve alışverişe doyamayacaksınız. Her şey öyle güzel ki almadan dönmeyin. Bin bir çeşit Thai meyvelerinden bir meyve sepeti yapıp kendinizi şımartmanızı öneririm, böyle meyveleri daha önce tatmamış olabilirsiniz. Ayrıca baharatlardan almayan dönmeyini köri ve Thai safranı oldukça kaliteli.
Floating
Market girişinde şirin mi şirin bir alan var ki J görmeye değer, sapsarı bir piton
yılanı ve arkadaşları J Bu yılan ile fotoğraf çektirmek 100 baht J Ayrıca yılan sahibinin esprileri ve
şakaları da oldukça eğlenceli, biz denemeden duramadık J
Thai
kültüründe çok bilinen sokak yemekleri de göze hoş geliyor, fakat biz güvenip
deneyemedik, sadece meyve kokteyllerini denemeye cesaret edebildik.
Bir sonraki
durağımız ise Yılan Çiftliği, adeta bir sürüngenler şovu J kafeslerinde izlediğimiz yılanları
daha sonra muhteşem bir şov ile izliyoruz. Burada şovu yapan küçük çocukların
hepsi bu konuda eğitimli, ayrıca herhangi bir zehirlenme vakası olması
ihtimalleri de düşünülüp gerekli önlemler alınmış. Bu korkunç gösteriden sonra
Tik ağaç atölyesi ziyaret yerimiz oluyor. Sanatın zirveye ulaştığı bu atölyede
aklımız dururcasına çalışmaları izliyoruz. Sanatçılar sabah erken saatlerde
çalışmaya başlayıp öğle saatlerinde işlerini bitiriyorlar, fakat öyle bir aşk
ile çalışıyorlar ki hayranlık içinde kalıyoruz.
Ve şimdi
özellikle de kadınların çok ilgisini çeken mücevher dükkanı, Dünyanın ISO 9002
sertifikasına ilk sahip olan Jewelery Store adeta büyülüyor. Kapıda Thai kızları
karşılıyor. Başlangıçta hiç gezmesek mi diyoruz J Bize buradan iş çıkmaz mantığı ile. Girişte
kısa bir tanıtım videosu izleyerek değerli taşların hikayesini dinliyoruz. Emek
emek çalışılarak çıkarılan bu güzel taşlar, sonra bizlerin hayali olarak çıkıyor
karşımıza.
Hemen hemen
her müşteriye bir satış temsilcisi düşüyor. Kesenize göre yönlendirme
yapıyorlar. Eğer yanınızda nakit yoksa otelde ödeme almak üzere randevu
veriyorlar. Taşların hepsi için bir sertifika düzenleyip satışı bu şekilde
gerçekleştiriyorlar, her şey resmi.
Altın ile
tasarlanan değerli taşlar oldukça pahalı, fakat gümüş ile tasarlanan oldukça
şık taşlar da fark edip, her birimiz bir şeyler alıp buradan ayrılıyoruz.
Çok gezdik
çok yorulduk, sanki geleneksel bir Thai masajını hakettik gibi. Her şey
ayarlanmış, herkes kendisi için hazırlanan masaj odalarına geçmek üzere
hazırlanıyor,Thai kızları ayaklarımızı yıkamakla işe başlayıp masaj
kıyafetlerimizi teslim ediyorlar. Açıkçası sonrasını çok hatırlamıyorum
diyebilirim JMasaja dalmışım, öyle rahatlamışım ki yan odalardan gelen
kıkırtılarla kendime geldim JHerkes halinden memnun bir şekilde masajını
tamamladıktan sonra çıkışta yine özel masaj sonrası içeçeği de bizleri bekliyor.
Hizmette sınır yok J
Akşam yemeği
için otelimizden tuktuk kiralayarak Kimdu geleneksel Thai yemekleri restonanına gidiyoruz. Burası
Türk Ocakbaşı hizmetinin Thai hali diyebiliriz J Ortada mangallar, isterseniz
malzemelerinizi alıp kendin pişir kendin ye de yapabilirsiniz. Fakat bizim
tercihimiz hazır yemekler oluyor. Çeşitli noodlelar ve ortaya özel soslu çıtır
tavuklar tercihimiz oluyor.
Karnımız doyup enerjimiz yerine geldikten sonra da Patpong Gece Pazarı’nda alışveriş yapıyoruz. Bangkok gece pazarları ile ünlü, alışverişin tadına varın.
Karnımız doyup enerjimiz yerine geldikten sonra da Patpong Gece Pazarı’nda alışveriş yapıyoruz. Bangkok gece pazarları ile ünlü, alışverişin tadına varın.
Benden size tavsiye bulduğunuz ürünleri daha
sonra daha ucuza bulurum diyerek sakın bırakmayın, Thai kültüründe çokça
yapılan sıkı pazarlılıkları sonuna kadar değerlendirp son noktada beğendiğiniz
ne varsa alın derim. Bu konuda pişman olduğum bazı parçalar oldu L
Alışveriş
sonrası yine tuktuk kiralayarak Baiyoke Sky Tower ziyaret edeceğiz. Burası Bangkok’un
en yüksek binası ve oldukça sükseli bir restaurant. Gün batımını izleyip şehrin
ışıltılı halini izleyebilirsiniz. Burada rezervasyon yapmanız şart, bunu atlamayın.
Melekler
şehrinde hızlı bir gezi planı ile yapacaklarınız böyle. Tayland halkı eğlenmeyi
seviyor. Siz de bırakın kendinizi Melekler Şehri’ne.
15 Eylül 2016 Perşembe
Bafa Gölü Gezi Rehberi, Nasıl Gidilir, Neler Yapılır ?
Datça gezimizden dönerken tesadüfen
keşfettiğimiz bu şahane göl için çeşitli yollar tercih
edebilirsiniz. Aslında burayı biz de keşfetmedik. Datça’dan
Didim’e geçecekken bizi karşılayacak olan sevgili arkadaşım
Ayşegül ve eşi bizi uygun bir yerde beklemek isterken Bafa Gölü’ne
de hep gitmek isteyip gidemedikleri için uğramışlar. Sonra
Ayşegül’ün beni çığlık çığlığa arayıp Gamzeeee harika
bir yer keşfettik kesinlikle görmeniz gerekiyor demesi ve bize bir
fotoğraf atmasıyla olaylar gelişti. Zaten fotoğrafı görünce
şahane bir yer olduğunu ve hemen oraya ışınlanmak istediğimi
hissettim
Bafa Gölü Muğla/Milas karayolu
istikametinde Bafa Kasabası’nın ilerisinde Ege Bölgesi’nin en
büyük gölü. Bir kısmı Söke bir kısmı Milas sınırlarında.
Sanki bir deniz gibi dağların arasında kalmış koskoca bir
güzellikler diyarı. Girişte kurumuş bir zeminin karşıladığı
göl kenarında görünen kayık adeta sanat eseri gibi. Sonrasında
kıvrıla kıvrıla ilerleyen yolda el işi malzemeleri satan tam
olarak Türkçe konuşmayan köylü kadınları görüyoruz.
Sessizlik içinde kıvrılan yollarda harika bir bitki örtüsü,
doğal güzellikler eşlik ediyor bizlere.
Bafa Gölü’nün eskiden Ege
Denizi’nin bir körfezi olduğu söyleniyor. Şu anda denize olan
mesafesi düşünülünce biraz imkansız gözükse de yüzyıllar
içinde Büyük Menderes Nehri’nin taşıdığı alüvyonlar ile
bir göl haline geldiğini öğreniyoruz. Gölün çevrelendiği
dağlar ise şeklinden adını alan Beşparmak Dağları. Dağlara
doğru bakıldığında orada bir tarih yatıyor dedirten hafif
ürpertici, fazlaca sessiz bir hali var. Öğrendiğimize göre
dağların içinde Bizans döneminden kalma manastırlar ve bazı
tarihi yapılar da varmış. Göl kenarında bulunan Heraklia
sapağından sapıldığında Gölyaka Köyü karşınıza
çıkıveriyor ki buradan da yürüyüş alanlarını keşfe
çıkabiliyorsunuz. Bizim bu kadar uzun vaktimiz olmaması sebebiyle
zaman kaybetmek istemiyoruz. Biraz daha ileride Kapkırı Köyü var
ki burada dinlenmek, bir kahve molası vermek, güzel Ege insanı ile
sohbet etmek mümkün. Bu köyde Heraklia antik kenti kalıntılarını
da görmek mümkün. Köydeki doğal hayat, harika manzara, aşırı
derecede doğallık bizleri etkiliyor. Burada yaşayan gerçekten
yaşlanamaz dedirten bir güzellik var ki hayranlık içinde
kalıyoruz. Kapkırı Köyü’ne ait bazı efsaneler var ki yaptığım
araştırmalardan en beğendiğimi sizinle paylaşmak isterim
-Bafa Gölü kıyısında bulunan
şimdi Beşparmak Dağları olarak bilinen Latmos Dağı eteklerinde
bir çoban yaşarmış. Bu çoban bir gün koyunlarını otlatmaktan
yorgun düşmüş ve bir ağacın altında uyumaya başlamış. Ve bu
sırada Zeus'un kızı Selena onu görmüş ve bir anda bu çobana
aşık olmuş. O ölümsüz, çoban ise ölümlüymüş. Babası Zeus
kızının aşkını anlamış anlamasına da çoban ölümlü olduğu
bu aşka karşı gelmiş.
Selena babasına çobanı çok sevdiğini defalarca söylemiş, ama Zeus hep karşı çıkmış. Bir gün çoban yine yorgun düşüp uyuduğu bir gün onu gelmiş ve dudağından öpmüş. Babası da bunu görmüş ama belli etmemiş çok sevdiği kızı Selena'ya.
Selena babasına çobana aşık olduğunu, ölümsüzlüğünü almasını, ölümlü olarak çobanla evlenmek istediğini belirtmiş.
Zeus sadece bir yol olduğunu, bunun da çobanı ölüm uykusuna yatırmak olduğunu söylemiş. Selena babasının bu teklifini kabul etmiş.
Çoban ölüm uykusunu yatmış. Selena ise hala ölümsüzmüş. Çobanın ruhu gökyüzüne çıkmış ama Selena'ya dokunamamış bile… Babası oyun oynamış güzeller güzeli kızı Selena'ya, yani sözünü tutmamış.
Şimdi her yıl Haziran'ın 15'inde Selena gökyüzündeki dolunayın içine girermiş ve Bafa Gölü'ne bir damla gözyaşı akıtırmış.
Ve Bafa Gölü, Selena'nın gözyaşı ile hırçınlaşır ve o yaz gününde dalgalarla dolu olurmuş.
Bafa Gölü kıyısında oturan Karyalılar, İyonyalılar ve diğer medeniyetler efsaneyi dilden dile anlatmış ve efsane günümüze gelmiş.-
Selena babasına çobanı çok sevdiğini defalarca söylemiş, ama Zeus hep karşı çıkmış. Bir gün çoban yine yorgun düşüp uyuduğu bir gün onu gelmiş ve dudağından öpmüş. Babası da bunu görmüş ama belli etmemiş çok sevdiği kızı Selena'ya.
Selena babasına çobana aşık olduğunu, ölümsüzlüğünü almasını, ölümlü olarak çobanla evlenmek istediğini belirtmiş.
Zeus sadece bir yol olduğunu, bunun da çobanı ölüm uykusuna yatırmak olduğunu söylemiş. Selena babasının bu teklifini kabul etmiş.
Çoban ölüm uykusunu yatmış. Selena ise hala ölümsüzmüş. Çobanın ruhu gökyüzüne çıkmış ama Selena'ya dokunamamış bile… Babası oyun oynamış güzeller güzeli kızı Selena'ya, yani sözünü tutmamış.
Şimdi her yıl Haziran'ın 15'inde Selena gökyüzündeki dolunayın içine girermiş ve Bafa Gölü'ne bir damla gözyaşı akıtırmış.
Ve Bafa Gölü, Selena'nın gözyaşı ile hırçınlaşır ve o yaz gününde dalgalarla dolu olurmuş.
Bafa Gölü kıyısında oturan Karyalılar, İyonyalılar ve diğer medeniyetler efsaneyi dilden dile anlatmış ve efsane günümüze gelmiş.-
Göl kıyısına indiğimizde ise gölün
ve kumların tadına varıyoruz. Kocaman bir kumsal küçük bir
işletme ile bizleri karşılıyor. Bu kumsalın karşısında da
gölün içinde tarihi bir yapı dikkatimizi çekiyor. Kumsal diyorum
çünkü burası göl kenarı gibi değil. Adeta deniz kenarında
hissettiren kum taneleri, göl suyu.. Kısa bir süre önce düğün
yapılmış olduğunu düşündüğümüz alanda buna dair bazı
ekipmanlar hala duruyor. Bize de fotoğraf çekmek için hazırlanmış
alna oluşturmuş oluyor. Adeta bir zaman denizinin içinde
yüzüyorum. Bu sessizlik, bu görüntü alıp götürüyor beni.
Bafa Gölü çevresinde ve Kapkırı
köyünde pansiyonlara ait cafelerde yemek yiyebilir çay kahve
molası verebilirsiniz. Buraya gelip yılan balığı yemeden
dönülmemesi tavsiye edilenler arasında. Bir de Çeri Restoranda
güzel bir kahvaltı. Çeri Restoran Bafa Gölü’ne gelenlerin sık
tercih ettiği güzel bir mekan. Bu sebeple de oldukça kalabalık
oluyor. Erken davranıp göl kenarında bir yer bulabilmek önemli
Diyor ki Çeri Restoran ; Kaçan balık büyük olur kaçamayan
Çeride ızgara olur Çeride
yapılan harika bir kahvaltı ile aklımız burayı adım adım
keşfetmekte kalarak buradan ayrılıyoruz. Tarihi dokusu,
keşfedilecek pek çok yeri ile Bafa Gölü sizleri bekliyor. Bizim
göremediğimiz ve Bafa Gölü’ne 1,5 saatlik bir mesafede yer alan
Yediler Manastırı en eski manastırlardan bir tanesi. Biz bir daha
keşif yapmak için kendimize söz vererek ayrılıyoruz.
Tekrar gelebilmek görebilmek
umudumuzla.
Sevgiler Gamze’den.
24 Ağustos 2016 Çarşamba
KAHVENİN HATRINA
Bazı insanlar baktığında içinizi titretir. Acısı gözlerine yansımış, her an ağlamaya başlayacakmış gibidir bu insanlar. Çoğu zaman kaçmak isterim bu gözlerden. Baktıkça derinlere dalarım ve elimden de bir şey gelmezse kahrolurum.. Bugün kaçıramadım gözlerimi.. Karşımda dolu gözlerle yemek yiyen canım personelimle 2 lafın belini kıralım dedik. Dedik ama ben söyleyecek söz bulamadim. Gözleri gibi içi de dolmuş anlattıkça anlattı.. Açıldıkça açıldı... Ve biliyordum normalde kimseyle paylaşmadığını.. Sadece dinledim.. Sözcükler boğazımda düğümlendi.. Benden yaşça büyük annem yaşında kadın neler sığdırmayı başarmıştı bu yaşama... Belki nelere isyan etmesi gerekiyordu da direniyordu içine atıyordu.. Kadın olmak zordu bu hayatta evet biliyordum.. Ama böylesi de içimi acıtıyordu.. Neden şiddete eğilim gösteren, o güzel gözleri dolduran insanlar vardı bu hayatta... Yemeğini yemedi.. Sadece anlatmaya acıkmış bunu anladım. Sordum neden yemedin diye... Aslında böyle olsun istemezdim dedi.. Böyle ağlamak istemiyorum fakat bazen de dayanamıyorum dedi... Rahat bıraktım içini dilediği gibi döksün diye.. Terk edilmiş olmak değildi aslında ağlatan üzen.. Bunca mücadele karşısında kılını kıpırdatmayan adamdı... 3 oğlan evladı olan bu anne kendi başına 2 evladını evlendirmiş.. Gelinlerini karşısına alıp uzun uzun konuşmuş.. Durumlarını neler yapabileceklerini anlatmış. Gelinim hala söyler dedi. Seninle o gün o balkonda içtiğim kahvenin tadını bir daha hiç bulamadım diye.. Çok etkilendim.. Evet bir kahvenin kırk yılı hatırı vardı ve eğer gerçek bir hayat hikayesi bu kahveye eşlik ettiyse nice kırk yıllar devirirdi.. Gel dedim bir kahve yapayım sana.. Kahvemizi yaptım yanına güzel bir çikolata ile ikram ettim.. Karşımda bana sonsuz teşekkürlerini sunan personelim.. Gerçekten yıllara değen bir küçük an yaşadık.. Kahve bahaneydi... Sohbet her şeye değdi. Sonra sordum gelinin kahvesi mi benimki mi :) Dolu gözler gülümsedi:) İkisinin yeri de ayrı müdürüm diye:) Kadın olmak zordu vesselam... Anne olmak zordu.. Bilmesem de karşımdaki bunu en iyi açıklayan örnekti.. Sen çok güçlü bir kadınsın ve çalıştığın için kendini taktir etmelisin diyebildim... Gerçekten güçlüydü... Kolay değildi bir ömre bunca acıyı sığdırmak ve üç evlat yetiştirmek...
Şimdi düşünüyorum da insanları anlamak ne kadar kolay aslında. Bir bakış anlatırken her şeyi biz önümüzdeki en güzeli göremeyecek kadar bos bakıyoruz etrafımıza.. Bir bakalım bakan gözler ne anlatıyor veya sözcükler dile geldiğinde neler dökülecek ağızdan.. Bir duyalım.. Belki elimizden bir şey gelmeyecek ama kırk yıl sürecek bir hatıra kalacak ömürlerde..
Tatlı sohbetleriniz olsun hatırları kırk yıllar süren mis kahvelerle.. Ve görelim yaşam bize neler sunuyor neler kıymetli..
Sevgiyle...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)