17 Eylül 2016 Cumartesi

Bangkok Gezi Rehberi


Bir çift düşünün, işlerinin yoğun temposunda evlenmeye karar vermişler, ve tatil olarak Uzak Doğu’yu tercih etmişler J Evet evet yanlış duymadınız balayı tercihimiz Uzakdoğu turu oldu. Türkiye’den Doha aktarmalı ilk uçuşumuzu gerçekleştirdikten sonra Bangkok için ikinci uçuş için beklemedeyiz, yine yaklaşık 6 saatlik bir uçuş sonra nihayet Bangkok’tayız J Bangkok Melekler Şehri anlamındaki Thai adıyla dünyanın en uzun isimli şehri. Kültürler birleşimi, eğlencenin merkezi, değişik yemek kültürleri ile enerjinizi yükseltecek bir şehir.
 İlk olarak rehberimizi bulmak üzere verilen iletişim bilgilerine göre hareket ediyoruz. Her şeyden önce Tayland’a girer girmez havaalanında doldurduğumuz ve kalış süremizi, kaldığımız otel bilgilerini vs paylaştığımız bir formu dolduruyoruz, aksi halde havaalanından çıkış sağlayamayacağız. Rehberimiz, ellerinde çiçekler ve yanında Thai kızları ile sıcak bir karşılama ile bizleri karşılıyor. Thai kızları boynumuza rengarenk canlı çiçeklerden kolyeleri asıp görevlerini tamamlamış olmanın huzuru ile bizi bırakıyorlar J Uzun bir yolculuk sonrası gerçekten çokta motive edici bir karşılama oldu, bizler öncelikli olarak bunca yol sonrası otelimize gidip en azından bir kısa hazırlık yaparız diye düşünüp duralım rehberimiz bavulları bırakıp hemen tura başlayacağımızın haberini veriyor, hem seviniyorum, hem de tereddüt ediyorum, acaba dayanabilir miyiz diye J 2 araç halinde Türkiye’den gelen 6 çiftlik bir kafile ile yola koyuluyoruz. Herkes aynı uçakla gelmiş olmasına rağmen kimse kimse ile tanışmıyor ve açıkçası bunca yoğunlukta tanışma fırsatı da bulamıyor. Yolculuk başladığı andan itibaren herkes ufak ufak tanışmış olacak.
İlk olarak Budha heykellerinin olduğu tapınakları ziyaret edeceğimizi öğreniyoruz. Rehberimizin tavsiyesi üzerine pasaportlarımızın ilgili bölümlerinin resimlerini çekip telefonumuzda fotoğraf olarak durmasını sağlıyoruz. Özellikle Exchange sırasında çokça ihtiyacımız olacağını öğreniyoruz. Kapkaç olaylarının sıkça yaşandığı bir ülkede olduğumuzdan çantamızın çalınması ihtimaline karşın bundan sonraki zamanlarda pasaportlarımızın otel kasasında kalmasında fayda olduğunu da öğreniyoruz.

Kısa bir yolculuk sonrası ilk olarak Oturan Budha heykelini ziyaret ediyoruz. Ziyaret ettiğimiz alanlar dini alanlar olması sebebiyle kılık kıyafet ve davranış konusunda saygılı olmamız gereken durumlar var. Bazı tapınaklara giriş esnasında uzun etekler veya tüm vücudu kapatacak şekilde kimono bağlamalı elbiseler var ve giyilmesi zorunlu, hatta bu alanlara ayakkabı ile girmek yasak. Tüm bunlara dikkat edecek şekilde şaşkınlıkla heykelleri ziyaret ediyoruz.
İçerisi saf altından yapılma oturan Budha Heykeli haricinde tavanları da oldukça görkemli bir yapı. Bol bol fotoğraf çekip devam ediyoruz. Aynı alan içinde bulunan diğer mekanları da gezeceğiz. Zaman zaman kapıda uyuyan Budha adamlar görmek mümkün J


Filmlerdeki gibi göbekli, turuncu din kıyafetleri ile oldukça şekerler ve şekerleme yapıyorlar. Sakin insanlar Thai insanları, ve oldukça yavaşlar, miskinler J Her hallerinden anlaşılıyor. Ziyaret ettiğimiz bir diğer Budha Heykeli’nde ibadet yapıldığını da gözlemliyoruz. Ve ibadete katılıp dua eden ziyaretçiler. Sessiz ve sakince dinleyip ayrılıyoruz. Bir diğer önemli konu ise heykellere karşı asla ayakların uzatılarak oturulmaması gerektiği, bu da saygısızlık olarak değerlendiriliyor, zaten görevlilerin birkaç kişiyi bu konuda uyardığını da bizzat görüyorum.

Yatan Buddha (Wat Pho Lying Buddha) heykelini ziyaret etmeden önce bahçe de biraz mola veriyoruz. Yine kapıda verilen uygun giysiler ile içeri girdiğimizde göz alabildiğine yatan bir altın heykel karşımızda, nerden fotoğraf çeksek açıyı yakalamakta zorlanıyoruz. Yatan Budha heykelinin arka ve önünde tur atıp detaylı olarak gezdikten sonra pek çok fotoğraf çekiyoruz. 46 metre uzunluğunda 15 metre yüksekliğinde Wat Pho tapınağın en ilgi çeken figürü. Heykelin sadece ayakları 5 metre uzunluğunda ve 3 metre yüksekliğinde, ayaklarda bulunan 108 sembol ise Thai inancına göre uğurlu sayılıyor. Hemen duvar dibinde bulunan 108 kaseye de para atarak dilek tutabiliyorsunuz bu inanca göre. Wat Pho, her gün 08.30-17.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir. Tapınağın giriş ücreti ise 100 Baht.
Çıktığımız alan bahçesinde de oldukça güzel heykeller var. Kral mezarlıkları, çardaklar hepsi birbirinden görkemli. Bu alanlarda kısa bir tura çıktığımızda her alanda değişik Budha heykelleri dikkatimizi çekiyor. İçerisi genellikle oldukça kalabalık ve ibadet eden insanlar var. Gördüklerimizden memnun buradaki turumuzu bitiriyoruz.
Ve nihayet yorgunluğumuzu bir nebze olsun atabilmek adına otelimize geçiyoruz. Akşam harika bir yemek için saat anlaşması yaparak dinlenmeye çekiliyoruz.
Akşam yemeği iin tercihimiz Sea Food Market oluyor. Sea Food Market yazımı linkte bulabilirsiniz.


İkinci gün Bangkok gezimizde Orkid Garden ve Floating Market olacak. Orkid Garden alışveriş yapabileceğimiz tezgahların sıralandığı bir alan ile ayrılıyor. Askıda pek çok çeşit orkide çiçeği sizleri karşılıyor. Fakat Tahi Orkidesi de bir başka. 


Rengarenk bahçe gezisini bırakıp Floating Market yani Yüzen Çarşı’ya gitmek üzere kanolarımıza biniyoruz. Kano yolculuğu boyunca her yer görmeye değer. Film gibi bir yolculuk, adeta bir masal diyarının içindeyiz. Suyun hemen üzerine inşa edilmiş onca ev, hayaller kurup, akıl almaz şeyler düşünerek daracık nehirde sıralı kanolar şeklinde ilerliyoruz. Bu yolculuk boyunca bol fotoğraf ve video çekmenizi öneririm, gerçekten insan bunu hayatında pek az yaşar, harika bir yolculuk.


 Ve Floating Market, resimlerdeki kadar şahane ve büyüleyici. Kanoları üzerinde tezgah kuran Thaililer görsel bir şölen içinde çalışıyorlar, özellikle bu görüntünün net bir şekilde görünüp fotoğraf çekilmesini sağlayan bir köprü üzeri var, buraya çıkıp mutlaka bol fotoğraf alın. Ve dikkatlice seyre dalın, hayaller kurun, kendi kanonuzu ve neler satabileceğinizi hayal edin J  Daha sonra yüzen çarşıyı gezmek üzere aşağı inecek ve alışverişe doyamayacaksınız. Her şey öyle güzel ki almadan dönmeyin. Bin bir çeşit Thai meyvelerinden bir meyve sepeti yapıp kendinizi şımartmanızı öneririm, böyle meyveleri daha önce tatmamış olabilirsiniz. Ayrıca baharatlardan almayan dönmeyini köri ve Thai safranı oldukça kaliteli.



Floating Market girişinde şirin mi şirin bir alan var ki J görmeye değer, sapsarı bir piton yılanı ve arkadaşları J Bu yılan ile fotoğraf çektirmek 100 baht J Ayrıca yılan sahibinin esprileri ve şakaları da oldukça eğlenceli, biz denemeden duramadık J
Thai kültüründe çok bilinen sokak yemekleri de göze hoş geliyor, fakat biz güvenip deneyemedik, sadece meyve kokteyllerini denemeye cesaret edebildik.
Bir sonraki durağımız ise Yılan Çiftliği, adeta bir sürüngenler şovu J kafeslerinde izlediğimiz yılanları daha sonra muhteşem bir şov ile izliyoruz. Burada şovu yapan küçük çocukların hepsi bu konuda eğitimli, ayrıca herhangi bir zehirlenme vakası olması ihtimalleri de düşünülüp gerekli önlemler alınmış. Bu korkunç gösteriden sonra Tik ağaç atölyesi ziyaret yerimiz oluyor. Sanatın zirveye ulaştığı bu atölyede aklımız dururcasına çalışmaları izliyoruz. Sanatçılar sabah erken saatlerde çalışmaya başlayıp öğle saatlerinde işlerini bitiriyorlar, fakat öyle bir aşk ile çalışıyorlar ki hayranlık içinde kalıyoruz.
Ve şimdi özellikle de kadınların çok ilgisini çeken mücevher dükkanı, Dünyanın ISO 9002 sertifikasına ilk sahip olan Jewelery Store adeta büyülüyor. Kapıda Thai kızları karşılıyor. Başlangıçta hiç gezmesek mi diyoruz J Bize buradan iş çıkmaz mantığı ile. Girişte kısa bir tanıtım videosu izleyerek değerli taşların hikayesini dinliyoruz. Emek emek çalışılarak çıkarılan bu güzel taşlar, sonra bizlerin hayali olarak çıkıyor karşımıza.
Hemen hemen her müşteriye bir satış temsilcisi düşüyor. Kesenize göre yönlendirme yapıyorlar. Eğer yanınızda nakit yoksa otelde ödeme almak üzere randevu veriyorlar. Taşların hepsi için bir sertifika düzenleyip satışı bu şekilde gerçekleştiriyorlar, her şey resmi.
Altın ile tasarlanan değerli taşlar oldukça pahalı, fakat gümüş ile tasarlanan oldukça şık taşlar da fark edip, her birimiz bir şeyler alıp buradan ayrılıyoruz.
Çok gezdik çok yorulduk, sanki geleneksel bir Thai masajını hakettik gibi. Her şey ayarlanmış, herkes kendisi için hazırlanan masaj odalarına geçmek üzere hazırlanıyor,Thai kızları ayaklarımızı yıkamakla işe başlayıp masaj kıyafetlerimizi teslim ediyorlar. Açıkçası sonrasını çok hatırlamıyorum diyebilirim JMasaja dalmışım, öyle rahatlamışım ki yan odalardan gelen kıkırtılarla kendime geldim JHerkes halinden memnun bir şekilde masajını tamamladıktan sonra çıkışta yine özel masaj sonrası içeçeği de bizleri bekliyor. Hizmette sınır yok J
Akşam yemeği için otelimizden tuktuk kiralayarak Kimdu geleneksel  Thai yemekleri restonanına gidiyoruz. Burası Türk Ocakbaşı hizmetinin Thai hali diyebiliriz J Ortada mangallar, isterseniz malzemelerinizi alıp kendin pişir kendin ye de yapabilirsiniz. Fakat bizim tercihimiz hazır yemekler oluyor. Çeşitli noodlelar ve ortaya özel soslu çıtır tavuklar tercihimiz oluyor.

 Karnımız doyup enerjimiz yerine geldikten sonra da Patpong Gece Pazarı’nda alışveriş yapıyoruz. Bangkok gece pazarları ile ünlü, alışverişin tadına varın.
 Benden size tavsiye bulduğunuz ürünleri daha sonra daha ucuza bulurum diyerek sakın bırakmayın, Thai kültüründe çokça yapılan sıkı pazarlılıkları sonuna kadar değerlendirp son noktada beğendiğiniz ne varsa alın derim. Bu konuda pişman olduğum bazı parçalar oldu L
Alışveriş sonrası yine tuktuk kiralayarak Baiyoke Sky Tower ziyaret edeceğiz. Burası Bangkok’un en yüksek binası ve oldukça sükseli bir restaurant. Gün batımını izleyip şehrin ışıltılı halini izleyebilirsiniz. Burada rezervasyon yapmanız şart, bunu atlamayın.

Melekler şehrinde hızlı bir gezi planı ile yapacaklarınız böyle. Tayland halkı eğlenmeyi seviyor. Siz de bırakın kendinizi Melekler Şehri’ne.

15 Eylül 2016 Perşembe

Bafa Gölü Gezi Rehberi, Nasıl Gidilir, Neler Yapılır ?


Datça gezimizden dönerken tesadüfen keşfettiğimiz bu şahane göl için çeşitli yollar tercih edebilirsiniz. Aslında burayı biz de keşfetmedik. Datça’dan Didim’e geçecekken bizi karşılayacak olan sevgili arkadaşım Ayşegül ve eşi bizi uygun bir yerde beklemek isterken Bafa Gölü’ne de hep gitmek isteyip gidemedikleri için uğramışlar. Sonra Ayşegül’ün beni çığlık çığlığa arayıp Gamzeeee harika bir yer keşfettik kesinlikle görmeniz gerekiyor demesi ve bize bir fotoğraf atmasıyla olaylar gelişti. Zaten fotoğrafı görünce şahane bir yer olduğunu ve hemen oraya ışınlanmak istediğimi hissettim
Bafa Gölü Muğla/Milas karayolu istikametinde Bafa Kasabası’nın ilerisinde Ege Bölgesi’nin en büyük gölü. Bir kısmı Söke bir kısmı Milas sınırlarında. Sanki bir deniz gibi dağların arasında kalmış koskoca bir güzellikler diyarı. Girişte kurumuş bir zeminin karşıladığı göl kenarında görünen kayık adeta sanat eseri gibi. Sonrasında kıvrıla kıvrıla ilerleyen yolda el işi malzemeleri satan tam olarak Türkçe konuşmayan köylü kadınları görüyoruz. Sessizlik içinde kıvrılan yollarda harika bir bitki örtüsü, doğal güzellikler eşlik ediyor bizlere.
Bafa Gölü’nün eskiden Ege Denizi’nin bir körfezi olduğu söyleniyor. Şu anda denize olan mesafesi düşünülünce biraz imkansız gözükse de yüzyıllar içinde Büyük Menderes Nehri’nin taşıdığı alüvyonlar ile bir göl haline geldiğini öğreniyoruz. Gölün çevrelendiği dağlar ise şeklinden adını alan Beşparmak Dağları. Dağlara doğru bakıldığında orada bir tarih yatıyor dedirten hafif ürpertici, fazlaca sessiz bir hali var. Öğrendiğimize göre dağların içinde Bizans döneminden kalma manastırlar ve bazı tarihi yapılar da varmış. Göl kenarında bulunan Heraklia sapağından sapıldığında Gölyaka Köyü karşınıza çıkıveriyor ki buradan da yürüyüş alanlarını keşfe çıkabiliyorsunuz. Bizim bu kadar uzun vaktimiz olmaması sebebiyle zaman kaybetmek istemiyoruz. Biraz daha ileride Kapkırı Köyü var ki burada dinlenmek, bir kahve molası vermek, güzel Ege insanı ile sohbet etmek mümkün. Bu köyde Heraklia antik kenti kalıntılarını da görmek mümkün. Köydeki doğal hayat, harika manzara, aşırı derecede doğallık bizleri etkiliyor. Burada yaşayan gerçekten yaşlanamaz dedirten bir güzellik var ki hayranlık içinde kalıyoruz. Kapkırı Köyü’ne ait bazı efsaneler var ki yaptığım araştırmalardan en beğendiğimi sizinle paylaşmak isterim
-Bafa Gölü kıyısında bulunan şimdi Beşparmak Dağları olarak bilinen Latmos Dağı eteklerinde bir çoban yaşarmış. Bu çoban bir gün koyunlarını otlatmaktan yorgun düşmüş ve bir ağacın altında uyumaya başlamış. Ve bu sırada Zeus'un kızı Selena onu görmüş ve bir anda bu çobana aşık olmuş. O ölümsüz, çoban ise ölümlüymüş. Babası Zeus kızının aşkını anlamış anlamasına da çoban ölümlü olduğu bu aşka karşı gelmiş.
Selena babasına çobanı çok sevdiğini defalarca söylemiş, ama Zeus hep karşı çıkmış. Bir gün çoban yine yorgun düşüp uyuduğu bir gün onu gelmiş ve dudağından öpmüş. Babası da bunu görmüş ama belli etmemiş çok sevdiği kızı Selena'ya.
Selena babasına çobana aşık olduğunu, ölümsüzlüğünü almasını, ölümlü olarak çobanla evlenmek istediğini belirtmiş.
Zeus sadece bir yol olduğunu, bunun da çobanı ölüm uykusuna yatırmak olduğunu söylemiş. Selena babasının bu teklifini kabul etmiş.
Çoban ölüm uykusunu yatmış. Selena ise hala ölümsüzmüş. Çobanın ruhu gökyüzüne çıkmış ama Selena'ya dokunamamış bile… Babası oyun oynamış güzeller güzeli kızı Selena'ya, yani sözünü tutmamış.
Şimdi her yıl Haziran'ın 15'inde Selena gökyüzündeki dolunayın içine girermiş ve Bafa Gölü'ne bir damla gözyaşı akıtırmış.
Ve Bafa Gölü, Selena'nın gözyaşı ile hırçınlaşır ve o yaz gününde dalgalarla dolu olurmuş.
Bafa Gölü kıyısında oturan Karyalılar, İyonyalılar ve diğer medeniyetler efsaneyi dilden dile anlatmış ve efsane günümüze gelmiş.-
Göl kıyısına indiğimizde ise gölün ve kumların tadına varıyoruz. Kocaman bir kumsal küçük bir işletme ile bizleri karşılıyor. Bu kumsalın karşısında da gölün içinde tarihi bir yapı dikkatimizi çekiyor. Kumsal diyorum çünkü burası göl kenarı gibi değil. Adeta deniz kenarında hissettiren kum taneleri, göl suyu.. Kısa bir süre önce düğün yapılmış olduğunu düşündüğümüz alanda buna dair bazı ekipmanlar hala duruyor. Bize de fotoğraf çekmek için hazırlanmış alna oluşturmuş oluyor. Adeta bir zaman denizinin içinde yüzüyorum. Bu sessizlik, bu görüntü alıp götürüyor beni.
Bafa Gölü çevresinde ve Kapkırı köyünde pansiyonlara ait cafelerde yemek yiyebilir çay kahve molası verebilirsiniz. Buraya gelip yılan balığı yemeden dönülmemesi tavsiye edilenler arasında. Bir de Çeri Restoranda güzel bir kahvaltı. Çeri Restoran Bafa Gölü’ne gelenlerin sık tercih ettiği güzel bir mekan. Bu sebeple de oldukça kalabalık oluyor. Erken davranıp göl kenarında bir yer bulabilmek önemli Diyor ki Çeri Restoran ; Kaçan balık büyük olur kaçamayan Çeride ızgara olur Çeride yapılan harika bir kahvaltı ile aklımız burayı adım adım keşfetmekte kalarak buradan ayrılıyoruz. Tarihi dokusu, keşfedilecek pek çok yeri ile Bafa Gölü sizleri bekliyor. Bizim göremediğimiz ve Bafa Gölü’ne 1,5 saatlik bir mesafede yer alan Yediler Manastırı en eski manastırlardan bir tanesi. Biz bir daha keşif yapmak için kendimize söz vererek ayrılıyoruz.
Tekrar gelebilmek görebilmek umudumuzla.
Sevgiler Gamze’den.