21 Aralık 2016 Çarşamba

Sea Fod Market,Bangkok

Bugün Gurmex yazılarımdan Sea Food sizlerle :) http://www.gurmex.com/sea-food-market-restaurant-bangkok-taylandda-ne-yenir.html SEA FOOD MARKET, Bangkok, Thailand Şeflerin Şöleni Öyle bir mekan düşününki denizde ne kadar canlı varsa tezgahlarda ve canlı canlı karşınızda. Alın elinize bir market arabası ve başlayın alışverişe.. Çok açsanız, upuzun bir yoldan geldiyseniz, deniz ürünleri de seviyorsanız vay halinize, lütfen sakin olun  İnanın porsiyonlar fazla gelecek, lütfen her çeşitten almaya çalışıp azar azar alın, tavsiye  Market arabasını kapan iş başında Deniz ürünleri sevenler olarak çok büyük hayallerle gidiyoruz Sea Food’a.. Daha mekan girişinde şef aşçıların şovlarını görünce zaten olmamız gereken yerde olduğumuzu da hemen anlıyoruz. Alabildiğine mavimsi bir iç mekan, çiçek aksesuarları yoğunlukta, sanki okyanusun içindesin hissiyatı veriyor. Oldukça kalabalık, market havasında, herkesin elinde bir araba, tezgah başında seçimde. Okyanusta Yemek Misali Mekanın felsefesi ‘If it swims, we have it’  Felsefe Açık ve Net Bu felsefe ile yola çıkmışlar ve harika bir restoran yapmışlar, kişiler yiyecekleri canlıları beğenip seçip şef aşçılara emanet ediyorlar. Sonrası malum enfes lezzetler ile karşımızdalar. Neler mi var? Yüzüyorsa bizde var diyor Sea Food  Aklınıza gelen tüm deniz canlıları burada.. İster canlı canlı seçim yapın, ister diğer türlü. Kalamar, karides, yengeç, midye, enfes balık çeşitleri.. Seçmekte epey zorlanıyoruz, fakat özellikle belirtiyorum, az az seçim yapıp her şeyin tadına bakmakta fayda var. Hatta ekip olarak gidildiyse herkes ayrı bir ürün de seçebilir. Fazlasıyla yetecektir. Porsiyonlar oldukça büyük. Tavsiyem de bu yönde. Henüz Sofraları Süslemeden Yengeçler Muazzam Bir Çalışma Az Sonra Yenecek  Menümüzü Seçiyoruz Kalamar kesinlikle tercih edilmesi gerekiyor diye düşünüyorum, yalnız az önce de belirttiğim üzere lütfen porsiyonlarınızı küçük tutun aksi halde geride bıraktıklarınız için çok çok üzüleceksiniz. Biz balık ve karideste tercih ediyoruz. Ayrıca yöresel bir de yeşillik salatası, özel sosu ile hazırlanıyor. Özel bir ekmek siparişi de veriyoruz, fırında kızartılarak sarımsaklı sos ile gelecek şekilde. Tezgahta seçmiş olduğumuz balığımız poşette hala canlı  Olacak iş değil, yemeğe kıyamayacağım, hayır yapamam falan desem de açlıktan ölmek üzereyim, bunları düşünmek istemiyorum Sea Food Kombini Sea Food seçim yapmakta zorlananları da unutmamış bir kombin tabak yapmış, midye, kalamar, karides ve yengeç içerikli. Market bölümünde sebze reyonu da mevcut. Arzu ettiğiniz her çeşit salatayı yapmanız mümkün. Salata Bölümü Biz yöresel yeşillik ile hazırlanan ve sotelenerek yapılan salatayı tercih ediyoruz. Bu salata Gündüzsefası diye bildiğimiz Morning Glory çiçeğinden yapılıyor, acı biber ve sarımsak ile sotelendikten sonra soya sos ile ılık servis ediliyor. Salata Bölümü Ürün seçimleri yapıldıktan sonra beklemeye geçiyorsunuz. Oldukça samimi bir ortam var, mavi kırmızı kareli masa örtüleri ile sıcacık bir hava. Her masada özel acı soslar ve dilimlenmiş limler (yeşil mini limon) zeytinyağı ile birlikte mevcut. Servis hızı oldukça güzel, bunca kalabalığa rağmen pekte beklediğimiz söylenemez. Masamız donatılmaya başlanıyor. Seçimlerimiz sırasıyla bizimle  Fırında Sarımsaklı Yağlı Ekmek Sarımsaklı kızarmış ekmeğe bayılıyoruz, acı sosa bandıra bandıra bu tada varıp karnımızı doyurmak istemesek de kendimizi zor tutuyoruz. Acı biber ve sarımsak ile sotelenmiş Morning Glory Salad da ilk gelen ürünlerden, oldukça doyurucu bir sebze yemeği gibi. Glory Morning Salad Ardından yine özel barbekü sosu ile hazırlanan midye tava geliyor ki evlere şenlik… Tam bir lezzet şöleni. Barbekü Soslu Midye Tava Kıvırcık üzerine yatırılmış kızarmış karides, özel sosu ve salatası ile kalamar. Balıklar biraz daha gecikmeli geliyor ki zaten bizler de hemen hemen doyma durumundayız. Karnımız doymuş, keyfimiz yerinde. Ben hala Sea Food şokundayım. Kesinlikle harika bir deniz restoranı. Böylesi yok diye düşünüyorum. İyi ki yolumuz düşmüş ve iyi ki tercih etmişiz. Resmen bayılıyorum. Benim tavsiyem Bangkok’a gidip Sea Food’da yemek yemeden kesinlikle dönmeyin. O ortamı solumak, sepetinizi alıp tek tek seçimler yapıp şefleri izlemek, ve masanın gözü doyurduğu şekilde mideyi de doyurması paha biçilmez. Ayrıca fiyatlar da çok uçuk değil. Mutlaka gidin, Tai soslarının enfes tadına varın.. Doyasıya deniz ürünü yiyin, yemedik denemedik demeyin  Ayrıca belirtmek isterim ki Sea Fodd Market özellikle MSG(Mono Sodyum Glutamat ) tatlandırıcı maddesini kullanmadan üretim yaptığını belirtiyor. Enfes sos lezzetlerini katkısız olarak ürettiklerinin garantisini de veriyorlar. Uğrarsanız bizi de hatırlayın. Sevgiler. http://www.gurmex.com/sea-food-market-restaurant-bangkok-taylandda-ne-yenir.html Seafood Market and Restaurant Co.,Ltd. 89,Sukhumvit Soi 24(Kasame), Sukhumvit Rd., Klongtoey,Bangkok 10110,Thailand Tel : 022612071-5, 026611252-9, 022596580-1 Fax : 02-2594601 #Bangkok #Phuket #seafood #bangkoktaneyenir #gamzeninblogu #gamzenika #gamzenikaphuket #gamzeninnotlari #gamzeakin #tailand #Tayland #seyahat #trip #yemek #gurme #travel #food

4 Aralık 2016 Pazar

Kartepe'de Pazar Keyfi


 Kış günlerinde şehrin keşmekeşinden kurtulmak istiyorsanız Kartepe harika bir seçim olacaktır. Fazla teferruata girmeden sıkı sıkı giyinip biraz sucuk biraz ekmek alıp yollara düşmekte fayda var. Aracınızın kış şartlarına uygun olması da oldukça önemli. Aksi halde epey macera yaşayabilirsiniz:) Güneşin batışı erken saatlerde olduğundan gün ışığını kaçırmamaya dikkat etmek gerekir. Maşukiye köyünden almak istediklerinizi de alabilirsiniz. Köyde bulunan kasaplar ve ekmek fırını oldukça güzel. Nevaleleri alıp Kartepe doğru yola koyuluyoruz. Yol boyu hiç kar olmamasına üzülerek devam ederken yer yer beyazlıklar karşılıyor bizi... Zirveye doğru çıktıkça yoğun bir kar tabakası ve pazar günü olması sebebiyle kalabalık mevcut. Kızak ile kayanlar, mangal keyfi yapanlar, çakırkeyif sofralar derken pek çok manzara var. Ailenizle birlikte rahatça gelebileceğiniz ve kar tadı alabileceğiniz güzel yerler. İster doğa ile başbaşa ister herhangi bir restoranda manzaranın tadını çıkarabilirsiniz. Özellikle karlı yerlerde mangal keyfini öneririm. Biz bunu tercih ediyoruz. Madem şehirden kaçtık doğanın tadını çıkarmakta fayda var. Bir kaç kez yolda kalma macerası da yaşayarak kendimize uygun yeri buluyoruz. Mangalımızı yakıp sucuk ekmeklerin tadına vardıktan sonra karda yürüyüş ile bu anı taçlandırıyoruz. Fazla da donmaya gerek yok. Güneş battıktan sonra epey soğuk oluyor. İzmit'e yolu düşenlerin özellikle kış sezonunda Kartepe'yi görmelerini tavsiye ederim. İzmit için oldukça güzel bir fırsat olan Kartepe muazzam bir doğaya ve kış aktivitelerini gerçekleştirmeye olanak sağlayan kayak merkezine de sahip. Güzel bir pazar günü böylece sona eriyor desem de daha bir mekan ziyaretimiz olduğunu düşünürsek enerji toplamaya karar veriyorum. Mutlu nice pazarlar:)

4 Kasım 2016 Cuma

Abant,Yedigöller










Blogda uzun aradan sonra herkese  Bolu'dan merhaba :)
Gezimiz için  erken  saatlerde yola koyuluyoruz.Öncelikle  İstanbul 'dan bize eşlik  eden dostlarımızı karşılıyoruz. Kısa  bir yolculuktan sonra  konaklayacagimiz Dört Mevsim Konağı 'na ulaşıyoruz. Daha önceki gazilerimizde tanıştığımız Şerafettin amca yine sıcacık bir gülümseme  ile koşarak  karşılıyor  bizleri. Her ne kadar hatırlamasa da :) Güleryüzü ve samimiyeti hiç  değişmemiş.  Dört Mevsim Konağı  Abant yolu  üzerinde  ve Abant Gölü 'ne yaklaşık  olarak 8 km bir mesafede yer alıyor.  Aile işletmesi  olması  sebebiyle  benim ilgimi çeken  konak guzel bir bahçe  içinde  yer alıyor.  Küçük  bir ev ile işletmeye  başlayan bu güzel mekan zamanla büyüyüp  konak halini alıyor.  Bahçesinde bulunan ağaç  evler ve olabildiğince yeşil ve sarı renklerin tonları insana huzur veriyor. Şehir  hayatından yorulup kafanızı dinlemek istiyorsanız bence çok  doğru bir yerdesiniz .
Erken saatlerde ulaştığımız  Dört  Mevsim Konağı harika bir köy kahvaltısı ile karşılıyor bizleri.  Özellikle yemek salonunda bulunan şömine keyfi ile birleşince tüm yorgunluğunuzu unutuyorsunuz. Kahvaltıda  gerçekten kuş sütü eksik.. Kaymak ve reçel  çeşitleri  enfes. Sucuklu yumurta ve elma dilim patatesleri eser bırakmıyoruz.  Keyifli bir sohbet eşliğinde kahvaltımızı sürdürürken vakit kaybetmemiz gerektiğinin de farkındayız.
Bugün için hedefimiz Yedigöller. Özellikle  sonbahar mevsiminde harika bir doğa var burada.  Yeşil  ve sarının her tonu adeta kucaklıyor.  Yedigoller'e gelmeden önce Seyirtepesinde bir mola veriyoruz. Ayrıca yolların  çok  virajı olması nedeniyle mide bulantısı sorunu olabiliyor.  Bu konuda hassas olanlar için mutlaka ilaç almasını tavsiye ederim. Seyirtepesinde verilen mola da bu konuda rahatsızlanarak için oldukça iyi bir dinlenme oluyor.. Sisli puslu dar yollardan tepeye ulaşıyoruz.  Muhteşem bir manzara bizleri karşılıyor. Aşağıda  iki göl de bu manzaraya eşlik ediyor. İlgili fotoğraflar çekip ciğerlerimizi bol oksijenle doldurup yola devam ediyoruz. Kısa bir süre sonra Yedigöller Milli Parkındayız.  Fakat burada bir trafik sıkıntısı var. Eğer şahsi araç  ile gidiyorsanız aracınızı girişte uygun bir yere park etmenizi tavsiye ederim.. Aksi halde araçta beklemek zorunda kalınıyor.  Biz bu şekilde yaptık ve trekking suretimize başlattık.  Sarı yeşil ormanlarda toprağın kokusunu içimize çeke  çeke,  sindire  sindire yürüdük.  Girişte  İncegol ve Nazligol bizleri karşıladı.  Özellikle göllerin  üzerine  düşmüş yapraklar ile oluşan manzara harikaydı. Yürüyüş boyunca Gülen  Kayalar ve Dilek Çeşmesi vardı.  Dilek çeşmesi yedi çekmeli ahşap bir şu çeşmesi.  Rivayete göre birinci çeşmeden  bir, ikincide iki, üçüncüde üç diye sıralı şekilde şu içilirse tutulan dilekler kabul oluyor :) tabi ki içtik ve dilekler tuttuk , keyifliydi.. Gülen  Kayalar ise sarp kayalıklara  çıkılan  bir yolda bulunan kayalar, fakat biz kayaların güldüğünü  göremedik  ve buna çok güldük 😁acaba durum bu muydu? Onu da bilemiyoruz 😊 Devam eden yürüyüş parkurda değişik manzaralar ve kalan göller bizleri karşıladı.  Ayrıca yürüyüş boyunca size eşlik edecek erzak bulundurmaları da öneririm, oldukça uzun mesafeler olması nedeniyle içimizde bir kıyılma olmadı diyemem .. Tüm göller bittiğinde yürüme ana yoldan devam edince geri dönüş daha kısa oluyor. Hafif bir yağmur ve toprak kokusu eşliğinde en sevdiğim  sarıyı ve yeşili  ardımızda bırakıp Abant'tan dönmek üzere yola koyuluyoruz.
Dönüş  yolunda Gurbet Taşı  Yaylası  kenarına  kurulmuş tezgahlar dikkatimizi çekiyor. Biraz soluklanmak için duruyoruz. Bu soğukta sıcacık bir çay içmek  niyetindeyiz. Bir çok tezgah var. Biz eşiyle birlikte sessizce duran Mehmet Amcanın tezgahı oluyor.. Közde patates, haşlanmış mısır ve harika bir çay ile burada epey vakit geçiriyoruz.  Mehmet amcanın sohbetine doyum olmuyor.. Biz tezgahı  devralıp gelenlerle ilgilenmeye de başlıyoruz 😊 Baharda köyünü  de ziyaret etmek sözüyle sevgiyle yanlarından  ayrılıp yola devam ediyoruz.
Maceramızın devamı  diğer  postalardan devam ediyor olacak.
Sevgiler.

14 Ekim 2016 Cuma

Gamze'nin Kınası


Bugün 9 Eylül gününe dönüp heyecanlarımı paylaşmak istiyorum. Nasıl bir heyecan anlatılmaz. Her şeyin yolunda gitmesi için öncelikle yanınızda varsa kardeşiniz ve  bir dostunuz  olmalı. Çok şükür ben ikisine de sahiptim. Ablam Merve ve 20 yıllık arkadaşım Selin  :) Her an yanımdaydılar ve benim her anımı her heyecanımı benimle paylaştılar beni sakinleştirdiler eksikleri tamamladılar. Zaten kına ile ilgili detayların pek çoğunu ablam tasarlamıştı. Çok eğlenmemiz gerekiyordu ve her şeyi düşünmeliydik :) Çok şanslıyım ki çok uzaklardan dostlarım da geldi. Ordu, Mardin, Konya, Mersin, Bursa, İstanbul :) Şehirler arası bir dostluk şöleni. Hepsinin ayaklarına yüreklerine sağlık.. Hepinizi çok seviyorum arkadaşlarım. Gelemeyenlerse bir şekilde kendilerini hissettirdi.. Onlara da güzel mesajları çiçekleri  için ayrıca teşekkürler :) İnsan böyle günlerde anlıyor arkadaşlığın , dostluğun ne kadar önemli olduğunu. Uyuşmuş kadar heyecanlı dahi olsan gözlerin sevdiklerini arıyor. Aile zaten görev icabı orada olmak durumunda, ama arkadaşlar bir emek vererek yanında oluyorlar. Kıymet bilmek gerek. Ve özel günlerinde sevdiklerimizin yanında olmak gerek.


Gelelim günün sabahına, kuaför aşamasına :) Her şey öyle hızlı gelişiyor ve siz öyle heyecanlı oluyorsunuz ki gerçekten bir uyuşukluk hali. Evden ayrılacak olmanın verdiği bir burukluk kaplıyor her yanınızı. Bir yandan da akşam ne kadar çok eğlenmeniz gerektiğini düşünerek ayakta kalma dik durma iç güdüsü.. Hepsinin birleştiği karmakarışık duygular. Kuaförüm İzmit Hakan Özmen . Makyözüm Sibel Hanım fotoğraf çekiminde şahane bir iş çıkarınca tereddüt etmeden devam ettim aynı ekiple. Saçlarım Selahattin Bey'e emanetti :) Güzel başlayan bir sabahla hoş sohbet kahve çay derken bir ara baktım göz yaşlarım pıtır pıtır dökülüyor .. Tutamıyorum kendimi. Herkes bir yana koşuyor gelin ağlıyor sakinleştirici mi versek diye :) Sibel'in cırladığını duydum, ne sakinleşticisi sen akşam dağıtıp oynayacaksın.. Uyumak mı istiyorsun diye :) Tabi ki ilaç falan almadım.. Ağladım ağladım ağladım.. Mutluluk gözyaşlarıydı gerçekten. Ve tutamıyordum. Ben ağladıkça makyaj tazelediler :) Ve makyajım saçım bitti. Harika bir iş çıkardılar. Belki hayatım boyunca hiçbir saç yapımı beni bu denki mutlu etmemiştir. Harika bir iş çıkardılar. Resmen bayıldık :) O mutlulukla evimizin yolunu tuttuk.. Akşam olmasını bekledik.


Kına salonumuz için Sudem Organizasyondan sadece fotoğraf çekiminde kullanmak üzere taht kiraladım. Fotoğraflarda da çok ahenkli göründü. Bütün kızlar rengarenk şahane bir görüntü. Misafirlerimizin gelmesini beklerken selfieler fotoğraflar birbirini kovaladı .. Ve muhteşem anlar. herkes geldiğinde gelin ve damat çıkışını yapıp ilk dansımızı gerçekleştirdik. Normalde kına geceleri bayanlar arasında olur fakat bizim kına gecemizde öyle bir sınırlama yoktu. Aksine eşim çok aktifti. Oynamadan duramadı. Kına gecemizde kına yakma dışında iki farklılık vardı. Rengarenk kurdeleler ile halka oluşturup Rengarenk şarkısında oynama ve testi kırma. İki aktivite de oldukça eğlenceli ve aksiyonluydu. Özellikle testi kırma damat beye yönelik özel tasarlanmıştı ve damadın bundan haberi olmaması sebebiyle oldukça güzel bir sürpriz oldu. Sadece tahta otur ve benim heyecanımı bastıracak şekilde gözlerime bak dedim :) Damat karşımda, arkamda şahane ekibim, Sezen Aksu Kaçın Kurası söylüyor :) ve ben oynuyorum.. Size buradaki coşkuyu kelimelerle anlatamayacağım. Kendimi çok büyük bir sahnede hissettirdiler. Arkadaşlarım o kadar güzel desteklediler ki planlasak bu şekilde olmazdı.. Testiyi alıp güzel bir dans ettikten sonra testiyi kırdım :) Tabi müthiş bir alkış koptu. Harika bir eğlence oldu. Tbai bu sırada damat paşa tahta oturmuş , padişah havasında , ağzı kulaklarında akış ile ritm tutuyor :) Sonrasında çok beğendiğini ve çok güzel bir sürpriz olduğunu söyledi. Çok teşekkür etti.
Rengarenk kurdele dansı da oldukça farklı ve eğlenceliydi. Burada da kızların çok olması ve aktif olması önemliydi. Herkes harikaydı. Sertab Erener Rengarenk dedikçe bizler coştuk..
Geleneksel kına yakma da gerçekleştikten sonra eğlencemize devam ettik. Bu arada kın yakılırken ağlamadım :) Ağlayamadım :) Sabah o kadar çok ağladım ki akşama bir şey kalmadı maalesef :)
Eksiksiz bir kına gecesi organizasyonu ve muhteşem bir eğlenceydi. Öncelikle ailem olmak üzere, eşime ve tüm dostlarımıza teşekkürü bir borç biliyorum :)
Her şeyin bu kadar güzel olmasında katkınız büyük. Bir gün geri dönüp okumak için  heyecanlarımı sizinle paylaşıyorum.. Umarım sizler için de fikir olur.
Sevgiyle Kalın...

12 Ekim 2016 Çarşamba

YEŞİL ÇAY VE FAYDALARI







Merhaba ,


Güne güzel bir yazı ile başlamak istedim. Biraz da mesleki yazılar yazmakta fayda var. Sağlıklı yaşam ve gıda üzerine yazmaya ara vermiş olduğumu fark ederek bir fincan yeşil çayımı yudumlarken yazıyorum bu postu :)


Sağlıklı yaşama kendini adamış herkesin vazgeçemediği bitkilerdendir yeşil çay. Aslında siyah çay ile aynı bitki yaprağından olmasına rağmen fermente edilmemesi nedeniyle bizim için faydalı olan pek çok antioksidan maddeyi bünyesinde muhafaza eder. Yeşil çay da sanıldığı gibi yüksek miktarlarda vitamin ve mineral maddeler bulunmamaktadır. Kafein, teanin ve fenolik maddelerce zengin olması sebebiyle sağlımıza faydalı yönde etkileri vardır.


Bilimsel veriler dışında anlayabileceğimiz şekilde yeşil çayın faydalarından bahsetmek istiyorum. Tabi kendi uygulamalarımdan da.
Öncelikle belirtmek isterim güne 1 fincan limonlu yeşil çay ile başladığınızda farkı göreceksiniz. Kendinizi oldukça dinamik hissedecek ve zihninizin daha da açıldığının farkına varacaksınız. Buna şöyle bir örnekle açıklık getirmek isterim. Özellikle üniversite yıllarında öğrenciler uykuya karşı koymak adına kahve içmeyi tercih ederler. Oysa yeşil çayda bulunan kafein miktarı da zihnimizi açıp bizi uyanık tutmaya yeterlidir. Hem de daha sağlıklı olduğu kesin :) Algı , düşünme gücü ve konsantrasyonu da sağladığı araştırmalar arasında.
Yine kahveden örnekle devam edeceğim. Spor yapmadan önce bir fincan kahve içilmesi tercih edilir. Yeşil çay da içebiliriz. Aynı şekilde kafein kas gücünü arttırarak direncimizin artmasına yardımcı olur.
Kolestrolü azaltır ve kalp damar hastalıklarında koruyucu rol oynar. Bu da bünyesinde bulunan antioksidan maddeler yardımıyla dolaşım sisteminde bulunan serbest radikallerin etkisinden koruması ile olmaktadır.
Yeşil çayın en bilinen etkisi elbette zayıflamaya olan sonsuz desteğidir :) Özellikler kadınlar sadece yeşil çay içerek zayıflayacakları fikrinden bir türlü vazgeçemezler, sporsuz ve düzensiz beslenme ile birlikte günde bilmem kaç fincan yeşil çay içiyorum ama zayıflayamıyorum der dururlar :) Burada yeşil çay destekçi görevindedir. Metabolizmayı hızlandırma etkisi ile sağlıklı beslenme ve spor ile birlikte tüketildiğinde zayıflamayı destekler. Çünkü bağırsakların da daha etkin çalışmasını sağlamaktadır.
Yine antioksidan maddeler sayesinde kanser riskini azalttığı, bağışıklık sistemini güçlendirdiği araştırmalarda belirtilmiştir.
Son olarak yine kendim de uyguladığım bir yöntemden bahsetmek istiyorum. Yeşil çay direkt cilde uygulandığında da oldukça faydalı. Ciltte de dinamik bir görüntünün oluşmasına destekçi. Ilık yeşil çayı yüzümüze yavaşça pamuk yardımıyla uygulayarak cilt temizliği yapabiliriz. Böylece hem anti aging etkisi hem de cildin ferahlamasını hissedeceksiniz.


Kısacası yeşil çay çok faydalı güzel bir bitki. Günde 1 fincan içilmesini tavsiye ediyorum.


Sağlıklı günler.
Sevgiyle Kalın.
Yine yeniden merhaba ,
Uzun aralar vermeyi sevmiyor olmama rağmen hayatın akışı buna sevk ediyor :) Büyük ve tatlı telaşlar hallettik.. Mutlu ve umutlu bir hayata yelken açtık. Bundan sonraki zaman diliminde ben kavramını unutmuş olarak BİZ olarak hayatıma devam edeceğim.. Zamanımı kullanırken de sadece kendimi düşünerek değil hayat arkadaşımı , eşimi, hayatıma anlam katanı düşünerek adımlarımı atacağım.
Herkesin bir eşi olmalı.. Saygı duyduğu ve saygı gördüğü, sevdiği ve sevildiği bir eşi olmalı .. Ellerini tuttuğunda her şeyi unuttuğu.. Birlikte kahkaha atarken dünyaların onun olduğu bir eş.. Sonrası kolay. Hayat akıp gidiyor. El ele ve daima. Her şeyin üstesinden geliyor insan. İşte bu noktada insanların ruh eşi dedikleri kavramı bulmuş olması gerekiyor. Bence kişilerin çok fazla ortak yönlerinin olması değil ruh eşini bulmuş olmak. Benim fikrim farklılıklardan harmanlanan bir karakterle bütünleştiğinde insan gerçek ruh eşini bulmuş oluyor. Farklı fikirlerden doğan yeni dünyalara yol alabilmek adına daha çok farklılıkta buluşmalı insanlar.
Tüm bunların yanında hayatımıza devam ederken yoğun bir iş hayatı ve ev hayatı bizi bekliyor olacak tabi :) Mesela ben tatil sonrası ev ve iş hayatını götürmekte zorlanıyorum. Her şeyde çok başarılı olacağız diye de bir kuralımız yok elbette :) Bazen eksik olacak, bazen yorulacağız, işler aksayacak, yemek yetişmeyecek, temizlikler istediğimiz gibi olamayacak.. Mükemmeliyetçi bir tutum sergilendikçe de bu bizi bunalıma sokacak. İşte bu nedenle rahat olmakta hayatı akşına bırakırken gerçekten anı yaşamakta fayda var. Klişe gelebilir.. Ama zaman hızla ilerliyor. Geriye dönüp baktığımız hiç bir anı geri alamıyoruz. Keşke demek anlamsız .. Ve eğer keşke demek istemiyorsak sıkı sıkı tutunup gerçekten tadını çıkararak hayatı yaşamaya devam edelim.

Tatil sonrası ilk postum olması sebebiyle genel konulardan bahsetmek biraz ısınma yapmak geldi içimden .. Daha anlatacağım çok şeyler var..

Muhteşem kına gecem, Muhteşem gelin alma ve düğünümden özetle bahsedeceğim..

Her şey hayal ettiğiniz gibi olsun.

Sevgiyle kalın.

17 Eylül 2016 Cumartesi

Bangkok Gezi Rehberi


Bir çift düşünün, işlerinin yoğun temposunda evlenmeye karar vermişler, ve tatil olarak Uzak Doğu’yu tercih etmişler J Evet evet yanlış duymadınız balayı tercihimiz Uzakdoğu turu oldu. Türkiye’den Doha aktarmalı ilk uçuşumuzu gerçekleştirdikten sonra Bangkok için ikinci uçuş için beklemedeyiz, yine yaklaşık 6 saatlik bir uçuş sonra nihayet Bangkok’tayız J Bangkok Melekler Şehri anlamındaki Thai adıyla dünyanın en uzun isimli şehri. Kültürler birleşimi, eğlencenin merkezi, değişik yemek kültürleri ile enerjinizi yükseltecek bir şehir.
 İlk olarak rehberimizi bulmak üzere verilen iletişim bilgilerine göre hareket ediyoruz. Her şeyden önce Tayland’a girer girmez havaalanında doldurduğumuz ve kalış süremizi, kaldığımız otel bilgilerini vs paylaştığımız bir formu dolduruyoruz, aksi halde havaalanından çıkış sağlayamayacağız. Rehberimiz, ellerinde çiçekler ve yanında Thai kızları ile sıcak bir karşılama ile bizleri karşılıyor. Thai kızları boynumuza rengarenk canlı çiçeklerden kolyeleri asıp görevlerini tamamlamış olmanın huzuru ile bizi bırakıyorlar J Uzun bir yolculuk sonrası gerçekten çokta motive edici bir karşılama oldu, bizler öncelikli olarak bunca yol sonrası otelimize gidip en azından bir kısa hazırlık yaparız diye düşünüp duralım rehberimiz bavulları bırakıp hemen tura başlayacağımızın haberini veriyor, hem seviniyorum, hem de tereddüt ediyorum, acaba dayanabilir miyiz diye J 2 araç halinde Türkiye’den gelen 6 çiftlik bir kafile ile yola koyuluyoruz. Herkes aynı uçakla gelmiş olmasına rağmen kimse kimse ile tanışmıyor ve açıkçası bunca yoğunlukta tanışma fırsatı da bulamıyor. Yolculuk başladığı andan itibaren herkes ufak ufak tanışmış olacak.
İlk olarak Budha heykellerinin olduğu tapınakları ziyaret edeceğimizi öğreniyoruz. Rehberimizin tavsiyesi üzerine pasaportlarımızın ilgili bölümlerinin resimlerini çekip telefonumuzda fotoğraf olarak durmasını sağlıyoruz. Özellikle Exchange sırasında çokça ihtiyacımız olacağını öğreniyoruz. Kapkaç olaylarının sıkça yaşandığı bir ülkede olduğumuzdan çantamızın çalınması ihtimaline karşın bundan sonraki zamanlarda pasaportlarımızın otel kasasında kalmasında fayda olduğunu da öğreniyoruz.

Kısa bir yolculuk sonrası ilk olarak Oturan Budha heykelini ziyaret ediyoruz. Ziyaret ettiğimiz alanlar dini alanlar olması sebebiyle kılık kıyafet ve davranış konusunda saygılı olmamız gereken durumlar var. Bazı tapınaklara giriş esnasında uzun etekler veya tüm vücudu kapatacak şekilde kimono bağlamalı elbiseler var ve giyilmesi zorunlu, hatta bu alanlara ayakkabı ile girmek yasak. Tüm bunlara dikkat edecek şekilde şaşkınlıkla heykelleri ziyaret ediyoruz.
İçerisi saf altından yapılma oturan Budha Heykeli haricinde tavanları da oldukça görkemli bir yapı. Bol bol fotoğraf çekip devam ediyoruz. Aynı alan içinde bulunan diğer mekanları da gezeceğiz. Zaman zaman kapıda uyuyan Budha adamlar görmek mümkün J


Filmlerdeki gibi göbekli, turuncu din kıyafetleri ile oldukça şekerler ve şekerleme yapıyorlar. Sakin insanlar Thai insanları, ve oldukça yavaşlar, miskinler J Her hallerinden anlaşılıyor. Ziyaret ettiğimiz bir diğer Budha Heykeli’nde ibadet yapıldığını da gözlemliyoruz. Ve ibadete katılıp dua eden ziyaretçiler. Sessiz ve sakince dinleyip ayrılıyoruz. Bir diğer önemli konu ise heykellere karşı asla ayakların uzatılarak oturulmaması gerektiği, bu da saygısızlık olarak değerlendiriliyor, zaten görevlilerin birkaç kişiyi bu konuda uyardığını da bizzat görüyorum.

Yatan Buddha (Wat Pho Lying Buddha) heykelini ziyaret etmeden önce bahçe de biraz mola veriyoruz. Yine kapıda verilen uygun giysiler ile içeri girdiğimizde göz alabildiğine yatan bir altın heykel karşımızda, nerden fotoğraf çeksek açıyı yakalamakta zorlanıyoruz. Yatan Budha heykelinin arka ve önünde tur atıp detaylı olarak gezdikten sonra pek çok fotoğraf çekiyoruz. 46 metre uzunluğunda 15 metre yüksekliğinde Wat Pho tapınağın en ilgi çeken figürü. Heykelin sadece ayakları 5 metre uzunluğunda ve 3 metre yüksekliğinde, ayaklarda bulunan 108 sembol ise Thai inancına göre uğurlu sayılıyor. Hemen duvar dibinde bulunan 108 kaseye de para atarak dilek tutabiliyorsunuz bu inanca göre. Wat Pho, her gün 08.30-17.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir. Tapınağın giriş ücreti ise 100 Baht.
Çıktığımız alan bahçesinde de oldukça güzel heykeller var. Kral mezarlıkları, çardaklar hepsi birbirinden görkemli. Bu alanlarda kısa bir tura çıktığımızda her alanda değişik Budha heykelleri dikkatimizi çekiyor. İçerisi genellikle oldukça kalabalık ve ibadet eden insanlar var. Gördüklerimizden memnun buradaki turumuzu bitiriyoruz.
Ve nihayet yorgunluğumuzu bir nebze olsun atabilmek adına otelimize geçiyoruz. Akşam harika bir yemek için saat anlaşması yaparak dinlenmeye çekiliyoruz.
Akşam yemeği iin tercihimiz Sea Food Market oluyor. Sea Food Market yazımı linkte bulabilirsiniz.


İkinci gün Bangkok gezimizde Orkid Garden ve Floating Market olacak. Orkid Garden alışveriş yapabileceğimiz tezgahların sıralandığı bir alan ile ayrılıyor. Askıda pek çok çeşit orkide çiçeği sizleri karşılıyor. Fakat Tahi Orkidesi de bir başka. 


Rengarenk bahçe gezisini bırakıp Floating Market yani Yüzen Çarşı’ya gitmek üzere kanolarımıza biniyoruz. Kano yolculuğu boyunca her yer görmeye değer. Film gibi bir yolculuk, adeta bir masal diyarının içindeyiz. Suyun hemen üzerine inşa edilmiş onca ev, hayaller kurup, akıl almaz şeyler düşünerek daracık nehirde sıralı kanolar şeklinde ilerliyoruz. Bu yolculuk boyunca bol fotoğraf ve video çekmenizi öneririm, gerçekten insan bunu hayatında pek az yaşar, harika bir yolculuk.


 Ve Floating Market, resimlerdeki kadar şahane ve büyüleyici. Kanoları üzerinde tezgah kuran Thaililer görsel bir şölen içinde çalışıyorlar, özellikle bu görüntünün net bir şekilde görünüp fotoğraf çekilmesini sağlayan bir köprü üzeri var, buraya çıkıp mutlaka bol fotoğraf alın. Ve dikkatlice seyre dalın, hayaller kurun, kendi kanonuzu ve neler satabileceğinizi hayal edin J  Daha sonra yüzen çarşıyı gezmek üzere aşağı inecek ve alışverişe doyamayacaksınız. Her şey öyle güzel ki almadan dönmeyin. Bin bir çeşit Thai meyvelerinden bir meyve sepeti yapıp kendinizi şımartmanızı öneririm, böyle meyveleri daha önce tatmamış olabilirsiniz. Ayrıca baharatlardan almayan dönmeyini köri ve Thai safranı oldukça kaliteli.



Floating Market girişinde şirin mi şirin bir alan var ki J görmeye değer, sapsarı bir piton yılanı ve arkadaşları J Bu yılan ile fotoğraf çektirmek 100 baht J Ayrıca yılan sahibinin esprileri ve şakaları da oldukça eğlenceli, biz denemeden duramadık J
Thai kültüründe çok bilinen sokak yemekleri de göze hoş geliyor, fakat biz güvenip deneyemedik, sadece meyve kokteyllerini denemeye cesaret edebildik.
Bir sonraki durağımız ise Yılan Çiftliği, adeta bir sürüngenler şovu J kafeslerinde izlediğimiz yılanları daha sonra muhteşem bir şov ile izliyoruz. Burada şovu yapan küçük çocukların hepsi bu konuda eğitimli, ayrıca herhangi bir zehirlenme vakası olması ihtimalleri de düşünülüp gerekli önlemler alınmış. Bu korkunç gösteriden sonra Tik ağaç atölyesi ziyaret yerimiz oluyor. Sanatın zirveye ulaştığı bu atölyede aklımız dururcasına çalışmaları izliyoruz. Sanatçılar sabah erken saatlerde çalışmaya başlayıp öğle saatlerinde işlerini bitiriyorlar, fakat öyle bir aşk ile çalışıyorlar ki hayranlık içinde kalıyoruz.
Ve şimdi özellikle de kadınların çok ilgisini çeken mücevher dükkanı, Dünyanın ISO 9002 sertifikasına ilk sahip olan Jewelery Store adeta büyülüyor. Kapıda Thai kızları karşılıyor. Başlangıçta hiç gezmesek mi diyoruz J Bize buradan iş çıkmaz mantığı ile. Girişte kısa bir tanıtım videosu izleyerek değerli taşların hikayesini dinliyoruz. Emek emek çalışılarak çıkarılan bu güzel taşlar, sonra bizlerin hayali olarak çıkıyor karşımıza.
Hemen hemen her müşteriye bir satış temsilcisi düşüyor. Kesenize göre yönlendirme yapıyorlar. Eğer yanınızda nakit yoksa otelde ödeme almak üzere randevu veriyorlar. Taşların hepsi için bir sertifika düzenleyip satışı bu şekilde gerçekleştiriyorlar, her şey resmi.
Altın ile tasarlanan değerli taşlar oldukça pahalı, fakat gümüş ile tasarlanan oldukça şık taşlar da fark edip, her birimiz bir şeyler alıp buradan ayrılıyoruz.
Çok gezdik çok yorulduk, sanki geleneksel bir Thai masajını hakettik gibi. Her şey ayarlanmış, herkes kendisi için hazırlanan masaj odalarına geçmek üzere hazırlanıyor,Thai kızları ayaklarımızı yıkamakla işe başlayıp masaj kıyafetlerimizi teslim ediyorlar. Açıkçası sonrasını çok hatırlamıyorum diyebilirim JMasaja dalmışım, öyle rahatlamışım ki yan odalardan gelen kıkırtılarla kendime geldim JHerkes halinden memnun bir şekilde masajını tamamladıktan sonra çıkışta yine özel masaj sonrası içeçeği de bizleri bekliyor. Hizmette sınır yok J
Akşam yemeği için otelimizden tuktuk kiralayarak Kimdu geleneksel  Thai yemekleri restonanına gidiyoruz. Burası Türk Ocakbaşı hizmetinin Thai hali diyebiliriz J Ortada mangallar, isterseniz malzemelerinizi alıp kendin pişir kendin ye de yapabilirsiniz. Fakat bizim tercihimiz hazır yemekler oluyor. Çeşitli noodlelar ve ortaya özel soslu çıtır tavuklar tercihimiz oluyor.

 Karnımız doyup enerjimiz yerine geldikten sonra da Patpong Gece Pazarı’nda alışveriş yapıyoruz. Bangkok gece pazarları ile ünlü, alışverişin tadına varın.
 Benden size tavsiye bulduğunuz ürünleri daha sonra daha ucuza bulurum diyerek sakın bırakmayın, Thai kültüründe çokça yapılan sıkı pazarlılıkları sonuna kadar değerlendirp son noktada beğendiğiniz ne varsa alın derim. Bu konuda pişman olduğum bazı parçalar oldu L
Alışveriş sonrası yine tuktuk kiralayarak Baiyoke Sky Tower ziyaret edeceğiz. Burası Bangkok’un en yüksek binası ve oldukça sükseli bir restaurant. Gün batımını izleyip şehrin ışıltılı halini izleyebilirsiniz. Burada rezervasyon yapmanız şart, bunu atlamayın.

Melekler şehrinde hızlı bir gezi planı ile yapacaklarınız böyle. Tayland halkı eğlenmeyi seviyor. Siz de bırakın kendinizi Melekler Şehri’ne.

15 Eylül 2016 Perşembe

Bafa Gölü Gezi Rehberi, Nasıl Gidilir, Neler Yapılır ?


Datça gezimizden dönerken tesadüfen keşfettiğimiz bu şahane göl için çeşitli yollar tercih edebilirsiniz. Aslında burayı biz de keşfetmedik. Datça’dan Didim’e geçecekken bizi karşılayacak olan sevgili arkadaşım Ayşegül ve eşi bizi uygun bir yerde beklemek isterken Bafa Gölü’ne de hep gitmek isteyip gidemedikleri için uğramışlar. Sonra Ayşegül’ün beni çığlık çığlığa arayıp Gamzeeee harika bir yer keşfettik kesinlikle görmeniz gerekiyor demesi ve bize bir fotoğraf atmasıyla olaylar gelişti. Zaten fotoğrafı görünce şahane bir yer olduğunu ve hemen oraya ışınlanmak istediğimi hissettim
Bafa Gölü Muğla/Milas karayolu istikametinde Bafa Kasabası’nın ilerisinde Ege Bölgesi’nin en büyük gölü. Bir kısmı Söke bir kısmı Milas sınırlarında. Sanki bir deniz gibi dağların arasında kalmış koskoca bir güzellikler diyarı. Girişte kurumuş bir zeminin karşıladığı göl kenarında görünen kayık adeta sanat eseri gibi. Sonrasında kıvrıla kıvrıla ilerleyen yolda el işi malzemeleri satan tam olarak Türkçe konuşmayan köylü kadınları görüyoruz. Sessizlik içinde kıvrılan yollarda harika bir bitki örtüsü, doğal güzellikler eşlik ediyor bizlere.
Bafa Gölü’nün eskiden Ege Denizi’nin bir körfezi olduğu söyleniyor. Şu anda denize olan mesafesi düşünülünce biraz imkansız gözükse de yüzyıllar içinde Büyük Menderes Nehri’nin taşıdığı alüvyonlar ile bir göl haline geldiğini öğreniyoruz. Gölün çevrelendiği dağlar ise şeklinden adını alan Beşparmak Dağları. Dağlara doğru bakıldığında orada bir tarih yatıyor dedirten hafif ürpertici, fazlaca sessiz bir hali var. Öğrendiğimize göre dağların içinde Bizans döneminden kalma manastırlar ve bazı tarihi yapılar da varmış. Göl kenarında bulunan Heraklia sapağından sapıldığında Gölyaka Köyü karşınıza çıkıveriyor ki buradan da yürüyüş alanlarını keşfe çıkabiliyorsunuz. Bizim bu kadar uzun vaktimiz olmaması sebebiyle zaman kaybetmek istemiyoruz. Biraz daha ileride Kapkırı Köyü var ki burada dinlenmek, bir kahve molası vermek, güzel Ege insanı ile sohbet etmek mümkün. Bu köyde Heraklia antik kenti kalıntılarını da görmek mümkün. Köydeki doğal hayat, harika manzara, aşırı derecede doğallık bizleri etkiliyor. Burada yaşayan gerçekten yaşlanamaz dedirten bir güzellik var ki hayranlık içinde kalıyoruz. Kapkırı Köyü’ne ait bazı efsaneler var ki yaptığım araştırmalardan en beğendiğimi sizinle paylaşmak isterim
-Bafa Gölü kıyısında bulunan şimdi Beşparmak Dağları olarak bilinen Latmos Dağı eteklerinde bir çoban yaşarmış. Bu çoban bir gün koyunlarını otlatmaktan yorgun düşmüş ve bir ağacın altında uyumaya başlamış. Ve bu sırada Zeus'un kızı Selena onu görmüş ve bir anda bu çobana aşık olmuş. O ölümsüz, çoban ise ölümlüymüş. Babası Zeus kızının aşkını anlamış anlamasına da çoban ölümlü olduğu bu aşka karşı gelmiş.
Selena babasına çobanı çok sevdiğini defalarca söylemiş, ama Zeus hep karşı çıkmış. Bir gün çoban yine yorgun düşüp uyuduğu bir gün onu gelmiş ve dudağından öpmüş. Babası da bunu görmüş ama belli etmemiş çok sevdiği kızı Selena'ya.
Selena babasına çobana aşık olduğunu, ölümsüzlüğünü almasını, ölümlü olarak çobanla evlenmek istediğini belirtmiş.
Zeus sadece bir yol olduğunu, bunun da çobanı ölüm uykusuna yatırmak olduğunu söylemiş. Selena babasının bu teklifini kabul etmiş.
Çoban ölüm uykusunu yatmış. Selena ise hala ölümsüzmüş. Çobanın ruhu gökyüzüne çıkmış ama Selena'ya dokunamamış bile… Babası oyun oynamış güzeller güzeli kızı Selena'ya, yani sözünü tutmamış.
Şimdi her yıl Haziran'ın 15'inde Selena gökyüzündeki dolunayın içine girermiş ve Bafa Gölü'ne bir damla gözyaşı akıtırmış.
Ve Bafa Gölü, Selena'nın gözyaşı ile hırçınlaşır ve o yaz gününde dalgalarla dolu olurmuş.
Bafa Gölü kıyısında oturan Karyalılar, İyonyalılar ve diğer medeniyetler efsaneyi dilden dile anlatmış ve efsane günümüze gelmiş.-
Göl kıyısına indiğimizde ise gölün ve kumların tadına varıyoruz. Kocaman bir kumsal küçük bir işletme ile bizleri karşılıyor. Bu kumsalın karşısında da gölün içinde tarihi bir yapı dikkatimizi çekiyor. Kumsal diyorum çünkü burası göl kenarı gibi değil. Adeta deniz kenarında hissettiren kum taneleri, göl suyu.. Kısa bir süre önce düğün yapılmış olduğunu düşündüğümüz alanda buna dair bazı ekipmanlar hala duruyor. Bize de fotoğraf çekmek için hazırlanmış alna oluşturmuş oluyor. Adeta bir zaman denizinin içinde yüzüyorum. Bu sessizlik, bu görüntü alıp götürüyor beni.
Bafa Gölü çevresinde ve Kapkırı köyünde pansiyonlara ait cafelerde yemek yiyebilir çay kahve molası verebilirsiniz. Buraya gelip yılan balığı yemeden dönülmemesi tavsiye edilenler arasında. Bir de Çeri Restoranda güzel bir kahvaltı. Çeri Restoran Bafa Gölü’ne gelenlerin sık tercih ettiği güzel bir mekan. Bu sebeple de oldukça kalabalık oluyor. Erken davranıp göl kenarında bir yer bulabilmek önemli Diyor ki Çeri Restoran ; Kaçan balık büyük olur kaçamayan Çeride ızgara olur Çeride yapılan harika bir kahvaltı ile aklımız burayı adım adım keşfetmekte kalarak buradan ayrılıyoruz. Tarihi dokusu, keşfedilecek pek çok yeri ile Bafa Gölü sizleri bekliyor. Bizim göremediğimiz ve Bafa Gölü’ne 1,5 saatlik bir mesafede yer alan Yediler Manastırı en eski manastırlardan bir tanesi. Biz bir daha keşif yapmak için kendimize söz vererek ayrılıyoruz.
Tekrar gelebilmek görebilmek umudumuzla.
Sevgiler Gamze’den.

24 Ağustos 2016 Çarşamba

KAHVENİN HATRINA




Bazı insanlar baktığında içinizi titretir. Acısı gözlerine yansımış, her an ağlamaya başlayacakmış gibidir bu insanlar. Çoğu zaman kaçmak isterim bu gözlerden. Baktıkça derinlere dalarım ve elimden de bir şey gelmezse kahrolurum.. Bugün kaçıramadım gözlerimi.. Karşımda dolu gözlerle yemek yiyen canım personelimle 2 lafın belini kıralım dedik. Dedik ama ben söyleyecek söz bulamadim. Gözleri gibi içi de dolmuş anlattıkça anlattı.. Açıldıkça açıldı... Ve biliyordum normalde kimseyle paylaşmadığını.. Sadece dinledim.. Sözcükler boğazımda düğümlendi.. Benden yaşça büyük annem yaşında kadın neler sığdırmayı başarmıştı bu yaşama... Belki nelere isyan etmesi gerekiyordu da direniyordu içine atıyordu.. Kadın olmak zordu bu hayatta evet biliyordum.. Ama böylesi de içimi acıtıyordu.. Neden şiddete eğilim gösteren, o güzel gözleri dolduran insanlar vardı bu hayatta... Yemeğini yemedi.. Sadece anlatmaya acıkmış bunu anladım. Sordum neden yemedin diye... Aslında böyle olsun istemezdim dedi.. Böyle ağlamak istemiyorum fakat bazen de dayanamıyorum dedi... Rahat bıraktım içini dilediği gibi döksün diye.. Terk edilmiş olmak değildi aslında ağlatan üzen.. Bunca mücadele karşısında kılını kıpırdatmayan adamdı... 3 oğlan evladı olan bu anne kendi başına 2 evladını evlendirmiş.. Gelinlerini karşısına alıp uzun uzun konuşmuş.. Durumlarını neler yapabileceklerini anlatmış. Gelinim hala söyler dedi. Seninle o gün o balkonda içtiğim kahvenin tadını bir daha hiç bulamadım diye.. Çok etkilendim.. Evet bir kahvenin kırk yılı hatırı vardı ve eğer gerçek bir hayat hikayesi bu kahveye eşlik ettiyse nice kırk yıllar devirirdi.. Gel dedim bir kahve yapayım sana.. Kahvemizi yaptım yanına güzel bir çikolata ile ikram ettim.. Karşımda bana sonsuz teşekkürlerini sunan personelim.. Gerçekten yıllara değen bir küçük an yaşadık.. Kahve bahaneydi... Sohbet her şeye değdi. Sonra sordum gelinin kahvesi mi benimki mi :) Dolu gözler gülümsedi:) İkisinin yeri de ayrı müdürüm diye:) Kadın olmak zordu vesselam... Anne olmak zordu.. Bilmesem de karşımdaki bunu en iyi açıklayan örnekti.. Sen çok güçlü bir kadınsın ve çalıştığın için kendini taktir etmelisin diyebildim... Gerçekten güçlüydü... Kolay değildi bir ömre bunca acıyı sığdırmak ve üç evlat yetiştirmek...
Şimdi düşünüyorum da insanları anlamak ne kadar kolay aslında. Bir bakış anlatırken her şeyi biz önümüzdeki en güzeli göremeyecek kadar bos bakıyoruz etrafımıza.. Bir bakalım bakan gözler ne anlatıyor veya sözcükler dile geldiğinde neler dökülecek ağızdan.. Bir duyalım.. Belki elimizden bir şey gelmeyecek ama kırk yıl sürecek bir hatıra kalacak ömürlerde..

Tatlı sohbetleriniz olsun hatırları kırk yıllar süren mis kahvelerle.. Ve görelim yaşam bize neler sunuyor neler kıymetli..


Sevgiyle...

19 Ağustos 2016 Cuma





Erken kalkan erken yol alır sözü hayat boyu aklımda kalsın.. Bunu bir felsefe haline getirip hep böyle yaşayayım.. Puslu bir cumartesi gününden merhaba.. Susmayan telefonlar yapmışlar.. Uyutmayan işler.. Tatlı Tatlı telaşlar yapmışlar biz erken kalkalım ve erken yol alalım diye :)) Bu cumartesi güneş bulutlar ardına saklanmış, görücüye çıkacak genç bir kız gibi nazlı ve narin.. Tam da bu anda hadi at kendini sokaklara diyorum. Sahile yakın oturuyor olmanın da böyle güzel bir yanı var işte. Denizin sesini kokusunu hissederek yürümek uzun uzun.. Güne erken saatlerde başlamanın ayrı bir tadı var. Sanki güneş başka, çiçekler başka, kuşlar ayrı bir uçup ötüyor.. Sessizliğin sesi var erken saatlerde. Ve ben bu sesi çok sevenlerdenim... Eğer gerçekten iyi hissetmiyorsam ya da çok iyiysem (fark etmez bu iki uç nokta) atıyorum kendimi yollara.. Sessizlikte bir başka güzel suyun sesi ve yürümek bitmeyen deniz yolunda. Bu cumartesi böyle başladı. Bunca işin arasında, düşüneceklerim arasında kendime izin verdim:)
Hadi siz de uyanın artık:) Günü bitirmeyin.. Doya doya yaşayın.. Az uyku çok yol demek..
"Bilmek isteyen yola çıkar" Altaylarda şaman duasından bir cümle.. Erken kalkıp erken yol alalım.. Hayatta ne varsa öğrenip bilelim.. Hiç bitmesin bu doyumsuzluk.

Mutlu Haftasonları diliyorum...

18 Ağustos 2016 Perşembe

SON Kİİİ ÜÇ :)



Geri sayıma başladığımız zaman dilimindeyim.. Oldukça yoğun geçiyor. Bugünlerde tecrübe ettiklerimi de sizinle paylaşmak istiyorum. Öncelikle kız annelerinin neden çocukları çalışmaya başladığında çeyiz al bir kenarda dursun dediğini çok iyi anladım artık:)) Gerçekten önceden aldıklarımız ve yaptıklarımız yanımıza kar olarak kalıyor. Tabi ki gün gün değişen modeller renkler ve fikirler oluyor. Hatta ben bu sebeple bir çok detayı son günlere bırakmayı tercih ettim.. Yine de daha sonradan beğeneceğimi düşündüğüm her şeyi almıştım ve bu ürünler için hep iyi ki almışım da bir kenara koymuşum dedim :) Özellikle nevresim takımları , pike takımları ve havlu tarzında tekstil ürünleri sonradan beğenmeme ihtimali olmayan ürünler. Yeterli miktarlarda alıp bir kenara koymakta fayda var diye düşünüyorum ben çalışmaya başladıktan sonra öyle yapmıştım:) Bu tarz ürünleri önceden almanın bir faydası da indirim günlerini rahatlıkla takip ediyor olabilmek. Ürün indirime giriyor ve alıyorsunuz.. Daha sonra da çok fazla ihtiyaç duymuyorsunuz.. Yine aynı şekilde mutfak malzemeleri de sonradan beğenilmesi mümkün ürünler. Yemek takımları, kahvaltı setleri, çatal kaşık setleri gibi ürünler öncesinde alınarak sizleri rahatlatacaktır. Tavsiyem zevkinize göre uzun vadede kullanabilecek tercihler yapmanız. Böylece acaba sıkılır mıyım veya kullanımda zorlanır mıyım fikri de ortadan kalkıyor.
 Eviniz ile ilgili her şey zamanla olacak ve düzen sağlanacak. Bu sebeple biraz da kendimizle ilgilenmemiz gerekiyor. Hazırlık aşamasında dikkat edilmesi gereken bir diğer hususta kendinize zaman ayırmanız. Düğün nile ilgili detaylara zaman ayırmak ve bunları önceden planlamak.. Örneğin fotoğraf çekimi çok hassas bir konu. Eğer dış çekim düşünüyorsanız öncelikle fotoğrafçı araştırmanız gerekecek. Ben bu şekilde ilerledim. İstanbul ve İzmit olmak üzere pek çok fotoğrafçı ile görüşmem oldu. Hepsinden pakrt çeşitlerini öğrendim ve detaylı olarak bilgilendirmeler aldım. Fiyat ve paket detaylarını inceleyip size uygun olanı seçmeniz gerekiyor. Bazen fotoğrafçının kendisine göre prensipleri olabiliyor. Detay konuşmak faydalı. Benim tercihim düğün öncesi dış çekim oldu. Fotoğrafçım ise Meryem Türkmen. Araştırmalarım sonucu kendisine ulaştım. Çok pozitif şeker mi şeker. Tabi sonucu görmeden burada size övgü dolu cümleler kurmak istemiyorum. Zaten çekim sonrası da detaylı hir yazı paylaşıp gerekli tüyolar veriyor olacağım. Fotograf çekimi benim önceliklerim arasındaydı. Bu sebeple ilk önce hallettiklerim arasında yer aldı. Ve gerçekten karar verip randevu da alınca bir rahatlama oluyor. Bu şekilde tavsiye ediyorum.


Bir diğer konu ise çok çok önemli olan balayı:) balayı konusu da benim için çok hassas ve karar vermesi zor bir konuydu.. Düğün tarihinin belirlenmesi akabinde araştırmalara başladım. Aslında fikirlerim az çok belliydi. Bu sebeple de çok zorlandığımı söyleyemem. Sizlerin de mutlaka bir fikri vardır. Özel bir tatil düşüncesi insanın aklında mutlaka oluyor. Ben uzak diyarlarda keşifler yapmak adına tercihte bulundum diyeyim. Yine balayı konusundan bahsedeceğim ayrı hir yazım olacak. Bu şimdilik sürpriz olsun :) seyahat yazısı olarak kaleme almayı düşünüyorum. Sizler de düğün tarihi alındıktan sonra mutlaka balayı planınızı yapın. Bu planı yapmayıp erteleyip bu özel tatilden mahrum olan arkadaşlarım var. Tabi ki sonra da gidilebilir ama ben aynı büyü olacağını düşünmüyorum. Hep ukde olarak kalacaktır..Ertelemeyin karar verin ve hazırlıklara başlayın:))


Bu arada görselde gördüğünüz gelincik detaylı davetiyemiz :) Davetiyemizin de güzel bir anısı var. Gitmiş olduğum bir kursta, ders arası verip hava almaya çıktık. Tesadüf bu ki matbaa yanından geçtik, katalog inceledik vs derken bu modele vuruldum. Gelincik çiçeğini de oldum olası severim. Tablo gibi geldi gördüğüm andan beri. Nişanlım da beğenince sadece model vardı aklımızda. Başka bir yere bakmadık bile . Şimdi bu davetiyelere listeler hazırlamak ve dostları da unutmadan dağıtmak kaldı tabi ki çok önemli :) Davetiye listesi yapmakta lütfen öncelikli işiniz olsun . Aksi halde epey zorluyor. Ben başladım :)



Bu yazımda düğün öncesi evimiz ve kendimiz için neler yapabiliriz, nelere öncelik vermeliyiz gibi tüyolar verdim. Zaman ilerledikçe ve tecrübe ettikçe neler yapabiliriz ben yapmadım da pişman oldum dediklerimden bahsedeceğim:)



Herkese mutlu günler diliyorum.


Takipte ve sevgiyle kalın.

20 Mayıs 2016 Cuma

DALLARI BASTI KİTAP

 

                                                   



14 Mayıs 2016 tarihinde dalları kitap bastı :) Kocaeli 8. kitap fuarı ile birlikte bir kez daha şenlendi ve 22 Mayıs'a kadar okuyucuları, yazarları ağırlamaya devam edecek.
Gençlik ve Spor Bayramı vesilesiyle ben de Kitap fuarına hafta içi gitme fırsatı buldum. 8.si gerçekleşen Kocaeli Kitap fuarlarının bugüne kadar hepsini ziyaret etmişimdir. İlk fuar ile bugün gerçekleşen arasında epey fark var elbette. Harika bir organizasyon. Gerçekten emeği geçen herkese teşekkürler. Sürekli bir aktivite var ve bu hareketlilik cezbediyor olacak ki ciddi bir kalabalık var.




Fuar 3 salondan oluşuyor. A-B-C salonları misafirleri çeşitli organizasyonlarla karşılıyor. A ve B salonları yayınevleriyle birlikte yazarlara kitap imzalatma imkanı sunan salonlar. C salonunda ise sahaflar var, bin bir çeşit yaşanmışlık barındıran, kokuSu, dokusu bambaşka, emek emek kitaplıklarla karşılıyor bizi.

Malum pek çok yayınevi kapılarını açıyor, hepsi rekabet içinde ve bu sebeple ciddi indirimler ile kitaplar alma şansınız var. Konuk yazar listesi de oldukça kalabalık. Kimler yok ki. Ben her ne kadar istediğim yazarlara denk gelmesem de ortamı solumak ve alışveriş yapmakta ciddi moral oldu.


Kitap stantlarının yanında konferanslar da bir yandan devam ediyor. Ayrıca geçmiş yıllara göre herkesin dinlenmesini sağlayacak güzel ortamlar oluşturulmuş. Çeşitli markalar sponsorluk almış ve herkese su dağıtıyor mesela, 2 kitap alana su hediye gibi enteresan kampanyalar var.

Hep hayalim olan kitap kumbarası hayata geçirilmiş. Ben Okudum Sen de Oku kampanyası ile oluşturulan kitap kumbarasına okuduğumuz kitapları atıyoruz ve başkalarının da okumasına fırsat veriyoruz.

En çok ilgimi çeken köşelerden biri de kitap fuarı ile ilgili duygu ve düşüncelerin yazılmasının sağlandığı pano oldu :) renkli bir görüntü.. neler neler yazmıyordu ki, sevdiğine aşkını ilan edenden tutun da, üye olduğu grup adını öne çıkarmaya çalışanlar :) neler vardı neler:)
 
Sahafların bulunduğu salona olan ilgi de oldukça güzel. İnsan nereye saldıracağını şaşırıyor. Öyle ilginç şeyler var ki, çok uzun yıllardan beri yaşayan kitaplar, kim bilir kaç kişi tarafından okunup sayfaları açılmış , nice yaşanmış hikayelere tanık olmuş mis kokulular, eski para koleksiyonları, plaklar, pul koleksiyonları, kartpostallar ve daha niceleri.. Burada gerçek bir birikim, gerçek bir yazı dünyası var. İçime çekiyorum eski değerlilerin kokusunu.. Burcu burcu hayat kokuyor. Sahafların arasında epey zaman harcıyorum, sanki fuarda değilim de bambaşka bir zaman dilimindeyim..
 
 
 
Çocuk kitap stantları da oldukça ilgi çekiyor. Çocuklar için bazı karakterlerin animasyonları getirilmiş ki bu bölümler oldukça kalabalık :) Hem fotoğraf çektiriyorlar, hem kitaplarını imzalatıyorlar. Aslında düşünüyorum da ne kadar da şanslılar. Bizler gerçekten bunca imkana sahip değildik. Şimdi ise bunca imkana karşılık  teknolojiye yenilen sayfalar var maalesef. Fuara gösterilen ilgi umduğumun üzerinde, belki de artık her şeye aç bir toplum olarak okumaya ve anlamaya da açız ve daha çok okuyan bir toplum olacağız kim bilir :) Belki meraktan değildir bunca kalabalık, umut ediyorum her şeye rağmen ,insanlar bu derya deniz için geliyor diye .
 
Her şeye rağmen, kitap fuarına gidip solumanızı ve soluklanmanızı tavsiye derim. Özellikle pazar günü gelecek olan pek çok tanıdık yazar var. Kitaplarınızı imzalatabilir, fırsat bulursanız kısa da olsa sohbet edebilirsiniz.
 
Şimdiden iyi eğlenceler, bol okumalar :)
 


15 Mayıs 2016 Pazar



Muhteşem bir pazar gününün sonundan merhaba :) Pazar günü günlerin en tatlısı. Bir gün öncesinde planları tasarlamak gerekiyor diye düşünüyorum. Aksi halde haftanın yorgunluğu ile uykuda kalmak olası . İzmit için sabah kahvaltısı yapılacak pek çok kafeterya olmasına rağmen ev tipi hazırlık ile kahvaltı yapılacak oldukça nezih mekanlarımız da var. 60 Evler Harikalar Diyarı, Seka Park İzmit, Gölcük Yolu Sahili gibi deniz gören mekanlar mevcut.
Bizim bugün tercihimiz Seka Park İzmit'ti. Bol güneş olmasına rağmen rüzgar çok fazlaydı. Bu sebeple deniz kenarını tercih etmedik, içeride çalıkların olduğu bölgeye yerleştik. Harika bir atmosfer vardı. Sakin ve huzurlu bir hava vardı. Pazar klasiği olmasından dolayı oldukça da kalabalıktı.
Pazar günlerinde kahvaltıların özel olması konusunda ısrarcıyım. Yorucu bir haftayı geride bırakmış olmanın mutlu zaferi ile herkes kendini ödüllendirsin. Şehir dışında güzel mekanlar tercih edilebileceği gibi evde hazırlanan şık bir kahvaltı sofrası veya piknik tipi kahvaltı da enerjiyi atmak için uygun olacaktır. Biraz mutluluk biraz huzur tüm haftanın stresini atmamı için destek olacaktır.
Pazar günleri özeldir lütfen değerlendirelim :) Atalım kendimizi temiz havaya.. Toprağa basıp tüm negatif elektriğimizi yollayalım. Biz bugün böyle yaptık. Ve tavsiye ederiz efendim :)
Yanımızda neler mi vardı :) Çavdarlı ekmeğimiz, klasik kahvaltılıklar, simit , çay ve çeşitli meyveler. Kitabıma da yeni başladım bu arada . Sunay Akın okuyorum. İstanbul'un Nazım Planı. Daha önce okuduğum Bir Çift Kundura'yı şiddetle tavsiye ederim, pek çok şey öğrendim.
Ve tabi ki fotoğraf makinem de yanımdaydı. Güzel bir kahvaltı sonrası güzel fotoğraflar da çekmek keyifliydi.
Herkese böyle güzel pazar günleri dilerim. Pazar günlerini boş harcamak yerine bol keyifle geçirmek güzel olacaktır. Tabi dinlenmeli bir keyif olması ertesi gün Pazartesi olduğu da unutulmamalı benden söylemesi :)

30 Nisan 2016 Cumartesi






Uzun zaman ara verdikten sonra tekrar Merhaba ,
Bu zaman aralığında yazmaya ara verdiğim de söylenemez. Gurmex sitesinde Seyahat, Mekan ve Gıda üzerine yazmaya devam ettim ve ediyorum. Gamzenika biraz boş kaldı sadece ..  Aslında yazacak paylaşacak öyle güzel şeyler vardı ki belki de zamanı değildi.. Her şey vaktinde oluyor bazen biz böyle istemesek de..
O zaman tekrar Merhaba ,
Hayata.. Mayısa.. Kuşlara.. Kelebeklere.. Dostlara Merhaba ..
Bazen mutluluk bazen de hüzün sevk ediyor yazmaya..
Hayatta sevdiklerimizin ne kadar önemli olduğunu hatta bazen onlar olmasa ne olurdu fikrini unutup yaşıyoruz.. Sonra geriye dönüp bakınca bir avuç geçen zaman kalıyor elimizde.
Zamanı etkin kullanmaktan bahsetmek istiyorum. Zaman dediğimiz hayatta hiç bir karşılık ile elde edemeyeceğimiz değer biçilmez bir olgu.. Akıp giden.. Alıp giden.. Durmayan.. Söyleyen. Konuşan.. Yalvaran.. Zaman yalvarıyor bizlere. Beni boşa harcama diye. Bizlerse tutturmuş gidiyoruz. Koşa koşa.. Bazen emekleyerek. Zamanı da planlamak lazım. Demiyorum her günümüz dakikamız planlı programlı olsun diye. Spontane yaşamak benim de hoşuma gidiyor.. Fakat bir şeyler yok olunca anlıyorum zaman hunharca kullanılacak bir şey değil.. Bilelim kıymetini sabah 6'da uyanmanın.. Mis gibi sabah havasını ciğerlerimize çekmenin. Sonra bir adım attık mı sokaklara.. Kuş sesleri bile nasibini almış tüm güzelliklerden bizi bekliyor olacak.. İşte böyle sabahlarda düşünüyorum tüm bunları. Erken uyanmak. Zamanı hunharca harcamadan güne başlamak ve böyle devam etmek.. Sabah güzel bir sahil havası. Sahil yoksa deniz yoksa sokaklar da sabah saatlerinde pek bir güzeldir eminim.. O zaman diyeceğiz kendimize. Evet yaşıyorum.. İyi ki yaşıyorum bu anı..

Hayatı dinlemek kişiyi dinlendirir. Zaman dediğimiz koşarak sona yaklaşırken bizleri düşünmez.. Kim nasıl yaşadı. Kim sevdiklerine ve kendine beni payladı diye hesap yapmaz. O zaman biz bileceğiz bu hesabı. Ve yöneteceğiz zamanı.

Gün güzelse günler güzel olacak. Aylara yansıyacak. Ve sonra tüm hayatı güzelleştiren bir etkisi olacak bunu bilelim..

Uyku dediğimiz başka bir alem. Ne kadar az vakit ayırsak o kadar kardır.. Ne kadar çok uyanık kalsak  kadar çok şey öğreneceğiz.

Bir kuş bir kelebek.. Sen gördüğün kadar güzel.. Hissettiğin kadar da canlı. Atalım kendimizi sokaklara. Sevelim hayatı ve sahip olduğumuz değerleri.

Sevdiklerimize sıkı sıkı sarılalım. Bir günaydın demeyi çok görmeyelim. Bizim bilmediğimiz ne mutluluklar oluşur bir tebessümle. Esirgemeyelim gülümsemeyi.

Mutluluk sağlık ve aşkla kalın.

Hayatı yaşayın hunharca.. Zamanı değil...