19 Şubat 2017 Pazar

Güzel Atlar Diyarı Kapadokya



Eski ismiyle Nissa ve Muşkara.. Kapadokya adı ise Katpatuka’dan geliyor.Katpatuka, güzel atlar diyarı anlamında fakat bazı rivayetlere göre de güzel adlar diyarı..Çevresinde bulunan şehirlerin güzel adlı olması şeklinde de yorumlanabilir. Sanırım Nevşehir, Kırşehir ve Niğde için kullanılmış..Şimdi ise Yenişehir anlamını taşıyan Nevşehir..  Yani güzel atlar diyarı Kapadokya..Büyülü güzellikleri, buram buram tarihi ile gezip görme arzusu uyandırıyor insanda..Yolculuğumuz İzmit‘ten başlıyor. Ulaşım uçakla veya otobüsle sağlanabiliyor. İzmit Otogardan Nevşehir Seyahat ile yaklaşık 8 saatlik bir gece yolculuğu veya Sabiha Gökçen Havalimanından 1 saatlik uçuş ile Nevşehir‘desiniz. Her iki yolculuk şekliyle de bu güzel atlar diyarına gitmeye gerçekten değer..
Kısa süreli bir gezi düşünceniz varsa önceden bir program yapmanızı tavsiye ederim. Hızlı ve etkili bir gezi olması için planlı olmanız şart. Konaklama yerimizi önceden ayarladık. Göreme‘de konaklamak pratik bir gezi için avantaj sayılır. Orta nokta ve gerçek bir güzellikler bölgesi.. Biz Panoromic Cave Pansiyonu tercih ediyoruz. UNESCO listesindeki 2 adet peri bacasıyla tam bir  Kapadokya havası yaşattırıyor sizlere.. Odalar Göreme manzaralı ve kaya tipi geleneksel Türk stili ile dekore edilmiş.. Otele ait bahçe ve teras muazzam.. Keyif yapıp gezi sonraları dinlenmek için oldukça güzel..İlk gün Göreme turu yapacağız ve ardından Ürgüp hızlıca gezilecek.. Göreme Aşıklar Tepesi ile tepeden bir seyir yaparak başlıyoruz.Burada bulunan kafeteryadan alınan bilgiye göre her sabah saat 05.00’te balon seyri muhteşem oluyor. Ve biz de bu bilgiye göre ertesi gün için planımızı yapıyoruz.Güneşin doğuşu ile 3 Japon çiftin düğün fotoğrafları da bu manzarada gerçekleşiyor.Aşıklar Tepesinden patika bir yol ile Göreme Milli Parkına trekking yapmak üzere yola koyuluyoruz. Yollarda manzara ve güzellikler arasında mutlaka fotoğraflar çekiyoruz.At çiftlikleri, trekking güzergahında.. At çiftliklerinin bulunduğu alanlarda hediyelik eşya satan dükkanlara rastlıyoruz.Oldukça otantik bir güzellikle kurumuş ağaçlar süslenmiş.. Kimi Çömlekler kimi ise nazar boncukları ile.. Bu güzellikleri fotoğraflamadan olmaz. Yürüyüş boyunca yol üzerinde vadi turlarının yapıldığı pek çok mekana rastlıyoruz. Atv ve at turları akşam üzeri başlayıp yaklaşık 6 saat sürüyor. Rehber eşliğinde gerçekleşen bu turlara katılabilmek için daha kapsamlı bir vakte ihtiyaç olduğunu düşünüp tercih etmiyoruz.Bu alanlardan ayrıldıktan sonra yürüme mesafesinde olan Göreme Milli Parkına ulaşıyoruz.Girişler 20 TL. Fakat müze kartınız veya müze kart özellikli kredi kartınız varsa giriş sağlanabiliyor. Park içinde oldukça gösterişli peri bacaları var. Ve çok fazla sayıda kilise. Her bölüm için girişte bir bilgilendirme yapılmış. Bunları dikkatlice okuyarak gezimize devam ediyoruz. Yukarı doğru çıktıkça güzellikler daha da artıyor.Bir çok kilise ve Hristiyanlık yaşam alanı Göreme Milli Parkı içerisinde.. Ayrıca saha içerisinde, Ürgüp, Avcılar, Uçhisar, Çavuşini, Yeni Zelve yerleşimleri, Göreme yöresinin geçmişteki kültürüne uygun tarım ve köy hayatını yansıtan tarihi ve doğal bütünlüğü sağlayan sahalar bulunuyor. Gezimizi tamamladıktan sonra buradan ayrılıyoruz.Göreme Milli Park önünden geçen Ürgüp minibüsleri ile hedefimiz Ürgüp. Kısa bir süre sonra vardığımız Ürgüp‘te tepede bulunan kale dikkat çekiyor. Fakat önce karnımızı doyurmamız gerek. Daha önce de bildiğim bir mekan olan Kardeşler Lokantasına giriyoruz. Tandır Çorba ve Çoban salata tercihimiz. Kardeşler Lokantasından bir önceki yazımda bahsetmiştim:)Başlıyoruz Ürgüp sokaklarında yürümeye. En çok dikkat çeken çok fazla kuruyemiş dükkanı olması. Tepeye doğru süren yolculuğumuzda Şarap mahzenleri de dikkat çekiyor. Yukarı mahallelerde Meşhur dizilerin çekildiği konaklar var. Asmalı Konak, Yer Gök Aşk gibi dizilerin çekimlerinin yapıldığı yerler..Asmalı Konak‘ta küçük bir tur yapıyoruz. İçeriye girişte 2 TL belediyenin aldığı bir ücret var. Konak içinde diziye ait fotoğraflar mevcut. Ve diziye ait bazı odalar. Fakat konak, dizideki görüntüsüne uygun ve detaylı olarak hazırlanmamış. Bazı odaları kapalı.Ürgüp‘te tepeden manzara seyri ve konakları gezme kısmı bitince meşhur kuruyemişçilerin olduğu caddeyi geziyoruz. Ürgüp kuruyemiş daha önce de uğradığım ve farklı yemişlerin kurularının olduğu bir dükkan. Sebze ve meyve kuruları oldukça leziz görünüyor. Tadına bakmakta ve bir çok soru sormakta sakınca yok çok güzel ilgi ve alaka gösteriyorlar.Diğer kuruyemişçilerden farklı olarak çilek, kivi, Hindistan cevizi, dut, ananas, kavun, guava, pomelo gibi meyvelerin kuruları burada dikkat çekiyor. Bu sırada dükkan sahibinin sıcacık karşılaması ve ikramları bizi mest ediyor. Ayağımızı mı sürttük bilmiyorum ama bir çok müşteri bizden sonra dolduruyor dükkanı .Ardından başlayan yağmur ve dışarıdaki malzemelerin içeri alınma telaşı sırasında biz de yardımcı oluyoruz. Gayet samimi bir ortam var. Dükkan sahibi bize harika bir Karadut Çayı ikram ediyor. İçerisinde dut taneleri de mevcut. Tabi alışverişimizi yaparken ne var ne yok tadına da bakıyoruz.
Ürgüp gezimiz sonrası Göreme‘ye geri dönüyoruz. Göreme merkez çarşısında dolaşırken bir tepede bulunan peri bacaları manzaralı “Manzara Restaurant” dikkatimizi çekiyor. Akşam yemeği için bu mekanda karar kıldıktan sonra yavaş adımlar ile yöneldiğimiz mekanda dingin bir akşam üstü güzel yemekler yiyoruz. Bu kez peri bacaları ışıl ışıl… Sokaklar hareketli. Göreme’nin gece görüntüsü de bir başka..Kapadokya serüveninde son gün önemli. Planlama yapıp son dakikada etkin bir gezi yapmak üzere yola koyuluyoruz. Hedef Uçhisar Kalesi. Göreme‘den bindiğimiz küçük otobüsle 10 dk’da hedefteyiz. Bu arada belirtmek isterim ki, eğer sayıca az kişi ile Kapadokya turu yapıyorsanız ve kendi aracınızı kullanmadıysanız orada araç kiralamak 2 gün için çokta mantıklı değil. Çünkü Göreme’de konaklama yapıyorsanız her yere ulaşım sağlayan minibüsler var. Ve oldukça ucuz.Gelelim Uçhisar Kalesi‘ne. Arnavut kaldırımlı caddelerden ufukta Kaleyi görerek ve fotoğraf çekerek ilerliyoruz.Oldukça ihtişamlı bir görüntü. İçeri girişler 6 TL’lik bir biletle sağlanıyor. Kale içinden ve dışından merdivenler ile en tepeye tırmanarak şahane manzaraya doğru yol alıyorsunuz. Kapadokya gözlerimizin hapsinde ve karşımızda muhteşem bir manzara var. Vadileriyle ünlü bu bölgede tepeye çıktıkça rengarenk kelebeklerle karşılaşıyoruz.
Uçhisar Kalesinden sonra düşüncemiz Paşabağ ve Zelveyi görmek.. Zamanımızın kısıtlı olduğunu düşünerek en iyi kararı vermeyi çalışıyoruz. Fakat birbirine çok yakın bu iki güzellik için her ikisine de gitme kararı alarak taksiye atlıyoruz.
Paşabağ, genellikle kartpostallarda rastladığımız tepesinde kayalar olan peri bacalarının olduğu belde. Girişte 3 adet büyük peri bacası var.Yürüyüş yolundan ilerledikçe farklı yapılardaki peri bacaları göze çarpıyor. Yürüyüş boyunca keşif yapıp fotoğraf çekiyoruz.Paşabağ beldesinden 2 km. uzaklıkta Zelve var. Zelve‘de ise vadi boyunca şahane manzaraları bulunan bir Açık Hava Müzesi bulunuyor. Girişler 25 tl. Elimizde haritamızla Zelve Açık Hava Müzesi‘ni keşfe çıkıyoruz. Haritada numaralandırılmış alanlar belirtilmiş ve yol boyunca da levha ve işaretlerle belirlenmiş. Keyifle geziyoruz. Vadi boyunca kuş sesleri, rengarenk kelebekler bize eşlik ediyor. Çalılar arasından gelen sesle bir kara kaplumbağasına da rastlıyoruz. Bol bol fotoğraf çekip uzun uzun yürüyor ve son günümüzün keyfini çıkarıyoruz.Zelve Açık Hava müzesini detaylı gezdikten sonra girişte bulunan gözlemecilerde el yapımı gözlemelerden yiyoruz. Dönüş tekrar Göreme‘ye. Yine müzenin önünden geçen minübüslerle kolaylıkla ulaşımı sağlıyoruz. Akşama uçağımız olduğu için dinlenmek üzere çarşıda bulunan Fat Boys Cafe’yi tercih ediyoruz. Dışarıda rahatça yayılabileceğimiz puflar ve yer sedirleri var. Güzelce dinlenip Kapadokya turumuzu burada sonlandırıyoruz.
Gezemediğimiz, göremediğimiz ve yapamadığımız çok şey var. Kapadokya 2 gün ile sınırlandırılmadan adım adım gezilecek muhteşem güzelliklerle dolu. Bir daha gelmek üzere şimdilik ayrılıyoruz.
Sevgiler..
İnstagram : @gamzenika

15 Şubat 2017 Çarşamba

Husinec Restaurace, Czech Goose and Duck,Prag'da Yeme İçme :)


PRAG, CZECH GOOSE AND DUCK, HUSİNEC RESTAURACE

Prag’da Kaz ve Ördek Nerede Yenir? Şarap Nerede İçilir ?


Prag’a gidip özel olarak hazırlanmış kaz ve ördeklerin tadına bakmadan asla dönmeyin. Prag’da bu işin ustası, gerçekten tek geçilecek bir de mekan var. Husinec Restaurant özellikle fırında nar gibi pişirilen kaz ve ördek çeşitleriyle meşhur bir mekan. Bir Praglıya geleneksel Çek yemeklerinin nelerden oluştuğunu sorduğunuzda domuz-lahana-hamur üçlüsünün cevap verildiğini okumuştum. Buradaki domuz etinin yerini kaz ve ördekte alıyor. Hatta şöyle söylemek daha doğru, tüm av hayvanları bu üçlü içinde yer alabiliyor.
Ve fırında nar gibi pişen kaz eti veya ördek eti de bu geleneği bozmadan, mis gibi kavrulmuş kırmızı lahana, etin suyu ile hazırlanan sos ve özel kabuksuz Çek hamur ekmekleriyle sunuluyor. Hamurun Çek mutfağında özel bir yeri var. Kabuksuz yumuşacık bu hamur ekmekler hemen her yemeğe eşlik ediyor, sade ve otlu çeşitleri de bulunuyor. Sunum oldukça başarılı. Tavsiyem yanında güzel bir kırmızı şarap içilmesi. Şarap olarak en iyi Çek şaraplarından biri olan Harmonia Vini kullanılıyor.



                                                                     

Tabi bira severler için Çek birası da şahane, ve burada oldukça ucuz. Husinec’te  Krusovice biraları tanklarda hazırlanıp sunuluyor. Bu, Çekoslavakya bölgesine ait Dark Beer olarak bilinen biraz daha karamelize bir bira çeşidi. Denemenizi tavsiye ederim, daha şekerli hoş bir tadı var. Çek topraklarının çok eski birası olarak bilinmektedir





                    Yemeğimizi beklerken muteşem kırmızı (Harmonia Vini) şarabımızı yudumluyoruz

Şehre yakın olarak konumlanan Husinec’i tamamen tesadüf eseri keşfediyoruz. Kaz veya ördek eti denemesi yapmak istiyorken tam da karşımızda Husinec beliriyor. Otelimize geçerken tesadüfen gördüğümüz mekanın girişinden bakınıp harika bir yer olduğunu hemen anlayıp akşam yemeğinde buradayız. Husinec dünyanın en iyi kazlarının yetiştiği Macaristan kazını tercih ediyor. Bilindiği Gibi Macaristan dünyada kaz ve ördeklerin en büyük üreticilerinden biri, Husinec kaz ve ördekleri soğutulmuş olarak bölgenin güneyindeki çiftliklerden  tedarik ediyor.

Kendine has bir havası var Husinec’in. Şirin ve otantik bir mekan, girişte 2 büyük bira fıçısı karşılıyor ve güler yüzlü samimi personeller. Masanıza hemen mumları yakıyorlar. Ortada yanan şömine sürekli olarak odun atan bir garsonJ Misafirlerine sürekli olarak memnuniyeti soran Şef.. Daha ne olsun. Harika bir yer. Kesinlikle gitmeli deneyimlemelisiniz.

Tabi ördek yemeye karar veriyoruz.  Şaraplarımız yemek öncesi hızlı bir şekilde geliyor. Yemek adeta bir görsel şov ile karşımızda. Nar gibi kızarmış ördek ortaya kondurulmuş ve yanında meşhur Çek hamurları (patates görünümlü hoş bir tat ). Kavrulmuş özel sosuyla gelen kırmızı lahanaya hiç sözüm yok, evde de yaparım diye planladım bile J Ayrıca özel ördek suyundan hazırlanan sosu da ilave etmişler..
Ayrıca fiyatlar oldukça uygun.  Çeyrek bir ördek 199 Czk ve Şarap 65 Czk , çeyrek ördek oldukça doyurucu.

Yemek sonrası en leziz kahvesi Caffe Milani siparişi verebilir, Milani kahve biraz karışık bir tat, dünyanın en iyi kavrulmuş kahvelerinin birleşimi olarak iddia ediliyor J


Husinec kalite politikası gereği kesinlikle hazır gıda ve dondurulmuş ürün kullanmıyor, en taze ve en kaliteli ürünleri müşterilerine sunuyor. Bu sebeple de daha çok turistlerin ilgisini çekiyor diye düşünmüyor değilim .

Husinec’te özellikle ördek veya kaz yemenizi tavsiye ediyorum,  Harmonia Vini denemeden, Dark Beer içmeden de dönmeyin.

Prag’ın kalbinde harika yemekler, muhteşem sunumlar, sıcacık insanlar ve Bohemya’nın Gotik havasını tamamen yansıtan bir restaurant. Ayrıca biz deneyimlemedik ama bir de güzel terası bulunuyor J

Uğrarsanız bizi de hatırlayın.


Adres:  

Restaurace Husinec                 
Mezibranská 13
Praha 1  110 00



 

14 Şubat 2017 Salı

Prag'dan Karlovy Vary'e Nasıl Gidilir?


PRAG’DAN KARLOVY VARY’E NASIL GİDİLİR? NELERE DİKKAT EDİLMELİDİR? NELER YAPILMALIDIR?

Prag’dan Karlovy Vary’e ister tren ister otobüs ile seyahat edebilir, eğer tur ve rehber hizmeti almak istiyorsanız da şehrin her yerinde bulunan küçük tur büfelerinden Karlovy Vary turu alabilir veya özel rehber ile gidebilirsiniz.

                                    Keyifli tren yolculuğunda yanınızda mutlaka kitabınız olsun


Biz Karlovy Vary için tren ile seyahat etmeyi tercih ettik, eğer nostaljik bir yolculuk yapmak, sessiz sakin kasabalardan geçmek, şehirden uzak Prag yaşamını izlemek istiyorsanız tren ile seyahat etmeniz uygun olacaktır. Tren istasyonu şehir merkezine oldukça yakın. Hlavi Nadrazi olarak sorguladığınızda oldukça yakın olduğunu da göreceksiniz. Yürüme bile gidebilirsiniz. Tren istasyonunun alt katında bilet satış noktaları var. Information detaylı tren saatlerini de alabilirsiniz. Çok yardımcı oluyorlar. Hatta dönüş saatlerinin de yer aldığı bir liste bile veriyorlar. Size tavsiyem en erken saatteki trene binmeniz. Yolculuk tam 3 saat 15 dakika sürdüğü için ne kadar erken yol alırsanız o karda çok vakit geçirme şansınız olacak. Biz 8de tren istasyonunda olmamıza rağmen erken treni kaçırmıştık. Sebebi ise yanlış yönlendirmeler oldu. Bu yazıyı yazmamdaki en büyük etken de bu zaten. Faydalı olacağını düşündüğümden yazıyorum, en azından araştırma yaparken mutlaka faydası dokunacaktır. Bireysel bir Türk rehbere Karlovy  Vary fiyatını sorduğumda tam 150 Euro fiyat verdi J Biz bunun yarısını bile harcamadık diyebilirim. Sadece tren biletimiz gidiş-dönüş aldığımız için 679 Czk idi. Tren biletlerinizi de mutlaka gidiş-dönüş olacak şekilde alın, saat probleminiz olmayacak. İsteğiniz saatte özgürce trene binme şansınız var, tek yönlü bilet alımında fiyat 500 Czk dolaylarında. Bu indirimi de kaçırmayın. Tren saatimiz gelene kadar tren istasyonunda bulunan mağazaları geziyoruz. Bizim istasyonlar gibi değil, mini bir havaalanı şeklinde J Her şey var. Beklerken sıkılmıyorsunuz. Tiger mağazasını özellikle tavsiye ediyorum, gıdadan hediyelik eşyaya her şeyi uygun fiyatlara bulabilirsiniz. Tren yolculuğumuz uzun olacağı için atıştırmalık bir şeyler alıyoruz. Bunu da atlamayın, yol boyu yemek , içmek yolculuğu daha zevkli bir hale getiriyor. Ayrıca kulaklık, kitap veya okuyacak şeyler mutlaka yanınızda olsun. Okumak için oldukça uzun ve verimli bir zaman.

Treninizin hangi platformdan kalktığına girişte bulunan ekranlardan bakabiliyorsunuz. Daha sonra peronlarda ilerlerken de ekranlar oluyor ve orada da tren adı ve numarası da yazıyor. Peronda beklerken de sormakta fayda var. En ufak bir hata yanlış treni kaçırmanıza neden olabilir J Zaten tren üzerinde de gerekli bilgiler yazıyor olacak. Mutlaka teyit edin.

Trenimiz 4/6 kişilik kompartımanlardan oluşan şirin mi şirin bir tren J Cam kenarına oturmuş olmakta avantaj. Hemen evimiz gibi yerleşiyoruz. Hazırlıklı olmamız sebebiyle de sıkılmadan tadını çıkara çıkara harika bir yolculuk geçiriyoruz. Yol boyu şehir hayatını pek sevmediklerini öğrendiğimiz Prag insanlarının köy evleri var. Nehir kenarında dağ evleri. Bu arada hava şubat ayında oldukça soğuk. Eksilerde seyrediyor ve genellikle nehirler donuyor. Nehir kenarında yürüyüşe çıkmış insanlar, köpeğiyle gezintiye çıkanlar… Gayet sakin bir hayat akıp gidiyor yol boyunca.

Ve Karlovy Vary. Dünyanın en önemli kaplıca merkezlerinden biri. Öncelikle kaplıcalar diyarı Karlovy Vary’nin nasıl keşfedildiğinden bahsetmek istiyorum. Zamanın kralı 4.Karl buraya ava gelip bir geyik vuruyor ve köpeği de geyiği getirmek üzere koşarken suya düşüyor. Suya düşen köpeğin çığlık atmasıyla birlikte Karl durumdan şüphelenip yaverlerine köpeği sudan çıkarıp bakmalarını söylüyor. Ve suyun çok sıcak olduğu anlaşılıyor. Böylece burada bir anormallik olduğu keşfedilip kaplıcalarca çok zengin olduğu da tespit ediliyor.


Karlovy Vary Kralın Banyosu anlamında Sanırım kral keşfinden dolayı ismi de bu şekilde olmuş J Kaplıcaların şifalı olduğu biliniyor ve her yıl binlerce turist sadece şifa olsun diye buraya geliyor. Özellikle mide ve bağırsak rahatsızlıkları için şifalı olan sulardan yol boyu içebileceğiniz noktalar bulunuyor. Oteller de buna göre tasarlanmış. Kaplıcalı olup spa merkezi şeklinde olanlar var, veya sadece otel hizmeti verenler. Şubat ayında şehrin ortasından geçen Tepla Nehri’nden çıkan buharı görünce şaşırıp kalıyoruz. O kadar sıcak ki ördekler içinde dans ediyor J Nehrin sağ ve solunda bulunan yapılanmalar rengarenk.


Karlovy Vary’e has bu renkli yapıların 100 yıllık olduğu tahmin ediliyor. Bu da apayrı bir güzellik katıyor
Yol boyunca en az 15 tane kaplıca suyu sizi karşılıyor olacak. Bu sebeple de girişte bulunan hediyelik eşya dükkanlarından herkesin elinde göreceğiniz ibrik bardaklardan almayı sakın unutmayın J


                                                                       Porselen İbrikler

Kaplıcadan su içmenin de bir şekli var J Aman plastik şişeyle almayın J Şaka bir yana bu ibrik bardaklar çok meşhur, zaten herkesin elinde görünce benim de olsun diyeceksiniz. Bohemya porselenleriyle meşhur olduğundan porselen almanızı ayrıca tavsiye ederim. Çok şık modeller mevcut. Tercihimi kaplıca isimlerinin ve su sıcaklıklarının yazılı olduğu modelden yana yapıyorum. Bilgi yüklü bir ibrik seçimi J Pipetli tasarlanan bu ibriklerle her noktadan su içmeniz ve yavaş yavaş yürümeniz mümkün. Şifa olması isteniyorsa, bu şekilde içilmesi öneriliyor.

Yol boyu yürürken kaplıca kaynaklarını da göreceksiniz. Her kaplıca durup isim ve sıcaklık bilgilerine bakıp, şifalı sulardan da içmenizi tavsiye derim. Her ne kadar suyun tadını hiç beğenmesem de şifa diye içtim. Çok tuzlu ve ağır geldi bana. Yol boyu kaplıca kaynaklarında duruyor, fotoğraflar alıyoruz. Yürüyüş yolu üzerinde ana kaynağın bulunduğu ve kaynar suyun dışarıya çıktığı bir termal kaynak kolonadı görüyoruz.  
Asıl hedefimiz Karlovy Vary’i bizim için önemli kılan bir sebep var aslında. 1918 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün buraya gelip yaklaşık 1 ay kadar kalmış olması. Atatürk’ün kaldığı oteli merak ederek yolumuza devam ediyoruz. Otelin Karlovy Vary ‘nin en sonunda olduğunu belirtmek isterim. Nerede bu otel diye panik olmayın J Ve hemen ilerisinde de zamanının en ünlü otellerinden İmperial Otel bulunmakta. Atatürk’ün kalmış olduğu Carlsbad Otel zamanında tedavi amacıyla buraya gelen birçok ünlü ismi misafir etmiş. Tolstoy, Sigmung Freud, Betthovan bu isimler arasında. Otelin girişinde duvarda temsili olarak Mustafa Kemal ismini görmek bizi oldukça duygulandırıyor. Otel görevlisi Türk olduğumuzu anlayarak, bize fotoğraf çekmeyi teklif ediyor . Ayrıca otele girip gezebileceğimizi de söylüyor. Otel resepsiyonunun yanında bulunan kat yazılarında Ataturk Lounge yazısını görüp seviniyoruz fakat gezip görülecek bir oda veya mekan olmadığını öğrenince de oldukça üzülüyoruz. Atatürk 1918 yılında tedavi amacıyla Karlovy Vary’de bulunmuş. Burada kısa süreli de olsa Fransızca ve Almanca dersleri de almış. Kaldığı 1 ay boyunca tutmuş olduğu da bir günlüğü var. Günlük yazılarının öncelikle yayınlanmasını istememiş fakat daha sonra Afet İnan’ın iknası ile üzerinde gerekli düzenlemeleri yaparak ona teslim etmiş ve yayınlanması için de izin vermiş.

 ‘Mustafa Kemal Atatürk’ün Karlsbad Hatıraları’ isimli bu kitapta 1 aylık zaman diliminde kaleme almış olduğu günlükler de yer almaktadır. Bilinen göre 2 gün sadece Fransızca olarak kaleme alınmış günlüklerdir. Atatürk’ün isteği üzerine de kendi fikirlerinden çok tarihe ışık tutacak nitelikteki kitap alıntıları ve tahlillerin yayını yapılmıştır.

Ve Carlsbad Otelin ihtişamlı görüntüsünü geride bırakıp geriye doğru yola koyuluyoruz.

Karlovy Vary özellikle kış sezonun da oldukça sessiz. Açıkçası yemek için ve kahve molası için kısıtlı bir alan var. Yaz sezonunda cıvıl cıvıl olduğunu tahmin ediyoruz. Venezzia Pizzeria’da haftasonu olması sebebiyle sadece pizza üretimi olduğunu öğreniyoruz, halimizden de memnunuz, Yumurtalı Ispanaklı ve 4 peynirli pizza siparişimizi verip beklemedeyiz. Bayılmasak bile beğeniyoruz, en azından karnımız doyup enerjimiz yerine geliyor. O gün tüm turistlerin buraya yemek yemeye geldiğinde de şahit oluyoruz böylece J Garson oldukça ilgili ve güler yüzlü. Fiyatlarda oldukça güzel, Orta boy diye sunulan pizza sadece 135 Czk ve bira 65 Czk. 35 Czk kadar da servis ücreti alıyorlar ayrıca.



Karlovy Vary’e gelip buraya has kağıt helvadan yemeden asla dönmeyin. Aslında kağıt helva satılan pek çok nokta var. Fakat biz öyle bir yer keşfediyoruz ki üretimi de izleyebileceğiniz, buram buram kağıt helva ve içeriklerinin kokusu yayılmış halde bir dükkan düşünün. Hemen girişten yukarı çıkan sokaktan biraz yukarda ve sağda. 2 bayan işletiyor. Biri üretimi yaparken diğeri satış ile ilgileniyor. Sadece 10 Czk ile bir adet kağıt helva minik peçetesi ile satılıyor J peçeteye hayran kaldım, ne tasarruf J Önce 1’er adet çikolatalı alıp ayrılıyoruz fakat tekrar geri dönmemiz an meselesi. Harika kağıt helvadan hem elimize hem de paketli olarak alıp buradan ayrılıyoruz. Kağıt helvanın pek çok çeşidi bulunuyor.



                                                                       Kağıt Helva Çeşitleri


Şirin mi şirin KARLOVY Vary’de sigara içmek tüm kentte yasak J En çok bunu seviyorum. Tam anlamıyla dumansız bir hava sahası. Karlovy Vary’i tepeden görmek isteyenler için Diana Tepesi’nden panoramik bir gözlem tavsiye edilir. Doğa harikası Karlovy Vary için belki daha fazla zaman ayırabilirsiniz. Bizim seyahatimiz kısa olması sebebiyle yol ile birlikte geçen 1 gün olarak zaman ayırdık. Bu sebeple doğanın içinde çok yoğun zaman geçiremedik. Biraz daha koşturmalı olarak gezmiş olduk. Ama kış sezonun için bu zaman dilimi de yeterli. Zamanı etkili kullanırsanız görmeniz gerekenleri görebilir ve yapılması gerekenleri de yapabilirsiniz. Zamanınızı iyi değerlendirin. Eğer kaplıcalarda vakit geçirmek istiyorsanız zaten en az 1 gece konaklamanız gerekecek.


Karlovy Vary günümüz burada sona eriyor. Dönüş treni için yola koyuluyoruz. Tam vaktinde trenimiz geliyor ve Prag’a dönüyoruz.

Batı Bohemya’nın incisi Karlovy Vary’e mutlaka gidin, bir ibrik alıp yol boyu kaynak sularının tadına bakın, bol bol fotoğraf çekin. Kağıt helva yiyin, Carlsbad Oteli mutlaka ziyaret edin… Tepla Nehri kenarında yürüyerek keşifler yapın.. Bu küçük Çek şehrini adım adım yaşayın..

Sevgiler.
#gamzenika #gamzenikaprag #karlovyvary #gamzeakin #gamzeninblogu #blogger #blog #Prag #prague #praha #praga #travel #trip #food #seyahat #yemek #karlovyvary #Bohemya #gamzeninnotlari #honeymoon #tour #İstanbul #turkey #turkiye #izmit #seyahatnotlarim

7 Şubat 2017 Salı

Datça İçin Yollardayız :)






İzmit’ten Ege’ye doğru bir yolculuk düşünün. Uzunca bir yol, erkenden yollara düşmüşüz, sokaklar sessiz ve yollar sanki sadece bizim. Hiçte uzun gelmiyor böyle olunca. Hızlıca İzmir’e ulaşma niyetindeyiz. İzmir söz konusu olunca akan sular duruyor. Güneşli mis gibi bir sabah İzmir’e ulaşmış bulunuyoruz. Kahvaltı yapma niyetiyle Bornova’da güzel bir mekan arıyoruz fakat bayram olması ve biraz erken saatler olması sebebiyle açık bir yer olmadığını görüyoruz. Konak’a doğru yol alıyoruz. Kordon boyunca sıralanmış şahane kafeteryalar arasında seçim yapmamız gerekiyor fakat inanılmaz bir kalabalık var. Bornova’da gördüğümüz sessizliğin aksine Konak oldukça hareketli. Çok seçenek olunca seçim oldukça zor oluyor. İzmir’de çok fazla oyalanmadan Datça için yolumuza devam ediyoruz. Datça’da Villa Kızlan Ova otelinde konaklayacağız. İşletme sorumlusu biz yoldayken arayıp tavsiyeler vermeye başlıyor bile  Biraz gezerek yola devam edeceğimizi ve biraz gecikmeli geleceğimizi bildiriyoruz. Datça yol boyu doğa harikası. Öyle güzel bir yol ki gitmelere doyum olmaz.. Uzun uzun ağaçlıklar arasından Söke, Marmaris derken yol alıyoruz. Bir an önce kavuşmak istediğimiz doğru, fakat yol öyle güzel ki gittikçe gidesi geliyor insanın. Datça’nın uzaklığı ve zor bir yolculuk olması sebebiyle tercih etmekte zorlananlar olduğunu biliyorum. Fakat bu güzelliklere değer, mutlaka deneyin.



Yol boyu keçi sürüleri, koyun sürüleri size eşlik ediyor olacak. Bir köy çeşmesinden su içip, yolda kahve çay içebileceğiniz nezih mekanlara da uğrayabilirsiniz. Nihayet harika bir yolculuk sonrası cennetteyiz. Henüz gezmedik bilmiyoruz ama cennet kokusu her yerde.. Villa Kızlan Ova hemen girişte sağdan bir köy yolu üzerinde bizi bekliyor, harika bir karşılama ile.. Sanki bu insanları yıllardır tanıyoruz, sanki bizim evimiz, açıkçası bu zamanda böylesi iyi insanlar da var mıydı demekten kendimizi alamıyoruz.. Şaşkınlık içinde otelimize yerleşip gezme planları yapmaya başlıyoruz. Bu konuda bize oldukça yardımları oluyor. Ünal Bey kısa süreli kalacağımızı bildiğinden dolayı neyi nasıl yapmamız gerektiğini tek tek anlatıyor. Özellikle ertesi 2 gün için oldukça sıkı tavsiyeleri var. Biz de güvenerek bu rotada ilerlemeye karar veriyoruz. Datça’da ilk akşamımız mini bir merkez turu ile başlıyor. Sahil cıvıl cıvıl, insanlar yürümekte zorlanıyor diyebileceğim bir kalabalık var hatta.. Yine de güzel, yine de cennet. Sahil boyu balık restoranları, seyyar satıcılar, yaz aylarının vazgeçilmezleri mısır tezgahları, şekerciler,dondurmacılar.. Her yer rengarenk, her yer neşeli.. Sahil sonunda meydanda dikkatimizi çeken müziğe doğru ilerliyoruz ki bir konser karşılıyor bizleri. Herkes eğleniyor, hatta dans edenler bile var..



Müziğe kaptırıp biz de burada zaman harcıyoruz. Burdan Marina’ya doğru yol alırken pek çok Pub, Cafe, Bar sokaklarda dikkatlerden kaçmıyor. Marina’da da güzel mekanlar yerini almış. Burda da bir kahve içip turumuza devam ediyoruz. Akşam tezgahlardan el yapımı takılar, hediyelikler almadan dönmeyin. Ertesi günler bunlara vaktiniz olmayabilir. Datça’da 2.günümüz Ünal Beyler’in harika köy kahvaltısı ile başlıyor. Güne güzel kahvaltı ile başlamanın da mutluluk ile bir ilgisi olmalı elbette.. Bu sırada Ünal Bey tavsiyelerine devam ediyor. En başta koy koy gezmemizi her koyda kısa da olsa durmamızı tavsiye ediyor. Koyların sonunda ise muhteşem tarihi ile Knidos’u ziyaret etmeden dönmememizi tavsiye ediyor.



Ve başlasın Datça koylar turu  Kargı Koyu, İnceburun, Hayıtbükü, Ovabükü, Palamutbükü, Akvaryum Koyu ve Knidos sırasıyla, sindire sindire, her birinde denizin ve güneşin tadını çıkararak ziyaret ediliyor. Koylarda deniz sanki akvaryum, baliklarla birlikte yüzmek gerçekten paha biçilemez bir nimet. Hayıtbükünde karnımız acıkınca deniz mahsüllerinden güzel yemeklerle açlığımızı gideriyoruz. Yine dağ yollarından keçilerle birlikte devam ettiğimiz rotamızda Knidos var, biraz mesafe var diye kararsız kalsakta Ünal Bey’in skaın Knidos’u görmeden dönmeyin dediği kulaklarımda çınlıyor 




Yola devam ediyoruz. Vardığımızda açık denizde tarihi bir liman gibi Knidos karşımızda. Kapıda müze girişi var. Saat çok erken olmamasına rağmen oldukça kalabalık. Antik tiyatrolar, Sur yapıları, pek çok tarihi kalıntı , ve çalışmalar hala da devam ediyor. Hayranlıkla devam ediyoruz. Knidos eski bir Ege Limanıymış, tarihte Yunan halkı için de oldukça önemli bir limanmış. Bugün de Akdeniz’den Karadeniz’e giden tüm gemiler Knidos’tan geçerek yol alıyor. Eski zamanları düşünürseniz de dinlenmek, erzak temin etmek, hatta kötü havalarda sığınacak bir limanmış. Antik çağda önemli bir bilim merkezi olarak kullanılan Knidos dönemin en önemli Gözlemevine de ev sahipliği yapmış. Knidos ile ilgili detaylı araştırmalar yapılarak daha kalıcı bir yazı da yazılabilir diye düşünerek Datça turumuza kaldığımız yerden devam ediyoruz.




Dönüşte akşam yemeği için tercihimiz İmren Lokantası oluyor. Eğer rezervasyon yapmadıysanız Datça akşamının sezon günlerinde aç kalabilirsiniz. Özellikle sahildeki balıkçılarda yer bulmak hemen hemen imkansız, ev yemekleri konusunda oldukça başarılı olan İmren Lokantası’nda bahçede uygun bir yer ile halimize şükrediyoruz. Ve Datça’da son güne uyanmak..Sadece yaprak hışırtıları ve kuş cıvıltıları ile güne başlamak.. Özellikle Villa Kızlan Ova konumu itibariyle şehrin gürültüsünden uzak, gerçekten ruhunuzu dinlendirecek bir yer. Yine enfes bir kahvaltı ile başlayıp bunun son olduğunu düşünüp ciddi ciddi içimi bir hüzün kaplıyor. Bugün Oliva Farm ve Eski Datça Evlerini ziyaret edip dönüş için yola çıkacağız. Hep dediğim gibi en sevdiğim atasözü erken kalkan erken yol alır  Kısa sanılan günlere kocaman seyahatler sığdırmak beni mutlu eden.. Yolumuzun üzerindeki Oliva Farm güzel bir zeytinlik bahçesine sahip, adından da anlaşılır üzere çeşitliüretimlerin yapıldığı bir çiftlik. Ayrıca satış noktası da mevcut. Zeytinden, zeytinyağından ve zeytin ağacından neler üretilebilirse bu mağazada bulabilirsiniz. Çalışanlar oldukça ilgili, kozmetik, gıda, dekorasyon adına
her şey mevcut.





Biraz alışveriş yapıp buradan Eski Datça Evleri’ne doğru yola çıkıyoruz.





Eski Datça gerçekten şimdiki Datça’dan daha bir güzel  Daha sıcak daha samimi  Evler sanki komşuluk daha samimi daha içten olsun diye inşa edilmiş.. Kedileri, köpekleri, taşları, toprağı ayrı.. Can Yücel’in de bir evi var.. Fakat müze değil  Şu an o evde yaşayanlar var ve rahatsız edilmiş olmalılar ki kapıda bir yazı vardı ..









Sokak sokak gezip hayranlıkla fotoğraflar çekiyoruz.






Datça yazılara dökülecek kadar kısa ve anlatılacak kadar basit bir yer değil.. Bir daha bir daha gelmek lazım.. İnsanların samimiyeti, Ege’nin suyundan mıdır bilmem ama bu misafirperverlik gerçekten memnun edici.. Aklımız kalarak Datça’ya veda ediyoruz. Terapi gibi bir şey Datça  Tatil demek yetersiz kalır. Yine yeniden görüşmek üzere. Sevgiler.