22 Ekim 2015 Perşembe

Natürköy Sapanca, Köyden Gelen Güzellik



Evliya Çelebi Sakarya‘dan bahsederken, buranın son derece gür ormanlarının olduğunu, adeta bir ağaç denizi biçiminde göründüğünü İzmit‘ten anlatır:


Doğu tarafından dağlara ‘Ağaç denizi’ derler. İçinde adam kaybolur. Öyle göklere baş uzatmış büyük ağaçlar vardır ki gölgesinde on bin koyun gölgelenir.


Evliya Çelebi’nin Sakarya topraklarından ilk geçişi 1641 yılıdır. Doğuya gitmek amacıyla İstanbul‘dan yola çıkan Evliya Çelebi, İzmit‘ten sonra Sapanca topraklarına ayak basar:


 İzmit‘te bir gün bekleyerek ertesi gün nefir çaldırıp altı saatte doğu tarafa, ağaçlar ve ormanlar arasında gittikten sonra Sapanca kasabası durağına geldik. Vaktiyle İzmitli bir koca ihtiyar buradaki dağlık dikenleri kırıp saban yürüttüğünden “Sabanca Koca” adıyla bir köy olmuştur. Sonra zamanla mamur olup, Koca Süleyman Han zamanında bir kasaba şekline girer.


İşte bir ağaç denizine kurulmuş doğallıklar diyarı NatürköySapanca‘nın Mahmudiye Köyünde bir vadinin ortasında kurulmuş güzellikler diyarı.. Sabah saatlerinde gitmemize rağmen epey yoğun bir mekanla karşı karşıyayız. Natürköy keyifle kahvaltı yaparak güne başlamak ve ardından treking alanında vakit geçirmek için oldukça elverişli..


Natürköy‘ün bulunduğu vadide pek çok ağaç mevcut.. Çam ağaçları, defne, karayemiş, ceviz bunlardan bazıları.. 2008 yılında hizmete açılan Natürköy içerisinde göletler, şelaleler, retoran, kır düğün alanı, yürüyüş parkurları ve mini futbol sahası bulunuyor. Ayrıca toplantı ve seminer odaları, serender tipi ahşap konaklama evleri ve mini hayvan yaşam alanları da mevcut..


Natürköy’de dikkat çeken kahvaltı saatlerinin çok yoğun olması.. Zengin ve doğal serpme kahvaltısı ile mideleri fetheden bir lezzet turu var burada.. Rezervasyon yaptırmadan çıka gelmiş olmamıza rağmen (her zamanki gibi ) güzel bir masaya oturabiliyoruz. Zaten köy içindeki her alan paha biçilemez güzelliklerle dolu olduğundan yer pekte fark etmiyor. Hizmette bir aksama olmaksızın kahvaltılıklar masayı donatıyor. Çay sınırsız ve termos ile geliyor. Böylelikle serviste bekleme yaşanması da engellenmiş.. Güveçte kızarmış peynir özellikle dikkat çeken lezzetler arasında başı çekiyor. Bir kahvaltı masasında olması gereken tüm malzemeler de mevcut.. Peynir tabağı, reçel çeşitleri, tereyağ, zeytin, kızarmış biber ve patlıcan, patates, omlet, yeşil ürünler ve salatalık domates, sucuk, sigara böreği, gözleme enfes kahvaltı soframızı süsleyen tatlardan.. Köy havası zaten başlı başına bir iştah açıcı


Kahvaltı sonrası köy içinde bulunan yürüyüş parkurundan ilerleyerek keşfe çıkıyoruz. Mini hayvan bakım alanları, geleneksel Türk evlerinin olduğu konaklama alanları, gölet çevresi ve tüm bunların yanında doğanın muhteşem güzelliği ile yürüyüş yapılabilecek harika bir parkur.. Yemek yeme alanları dışına sipariş gönderilmiyor. Fakat harici alanlarda kitap okuma, boyama, doğayı dinleme gibi dinlendiren aktiviteler yapmak mümkün..


Akşam yemeği için de harika menüler mevcut.. Yöresel yemek çeşitleri dikkat çekiyor. Ayrıca günün spesiyal menüsünün de mutlaka sorulup denenmesi tavsiye ediliyor. Gölet yanında barbekü keyfi de tercih edilebilir. Yemek için kapalı ve açık restoranlar mevcut..


Şehir stresinden uzak ve doğa ile baş başa bir gün geçirmek istiyorsanız doğru adrestesiniz..


Bazı mekanları anlatıma dökmekte zorlanır ya hani insan.. İşte öyle yerlerden Natürköy..


Mutlaka uğrayın J


Sevgilerle..


 
İnstagram : @gamzenika


Natürköy Sapanca Mahmudiye Köyü Dereiçi Mahallesi Sapanca / Sakarya
Tel: 0264 3101060 – 61 / 0533 6195388
Çalışma Saatleri: 09:00 – 22:00


 

27 Ağustos 2015 Perşembe

Avanos'ta Bir Sanatevi,Chez Hakan,Çömlekten Hikayeler


Chez Hakan, Hakan Bey’in Nevşehir Avanos’ta bulunan hediyelik eşya dükkanı, aynı zamanda çömlek yapımının gelen müşterilere gösterilerek görsel bir şölen yaşatıldığı sımsıcak bir atölye…

Chez adını Fransızcada ‘evi ,yeri, mekanı’ anlamıyla kullanıyor. Kapadokya turu boyunca pek çok kişiyle tanışmış olmamıza rağmen Hakan Bey’in samimi karşılaması ve misafirperverliğini başka bir yerde yaşamadık diyebilirim. Burada mühim olan satış yapmak değil, gördüğüm ve anladığım burada insan kazanmak isteği.. Dostlar kervanı da diyebiliriz.

Atölyede özel bir fotoğraf köşesi de mevcut. Özellikle ünlü isimlerin fotoğrafları yer alıyor. Kenan İmirzalıoğlu, Nurgül Yeşilçay, Özcan Deniz, Zeynep Beşerler, Olgun Şimşek ve daha kimler uğramamış ki Chez Hakan’a…

Ziyaretimizi sanat atölyesini gezerek başlatıyoruz. Atölye Nevşehir’e özgü taştan (Kaya ev )  olmasından dolayı oldukça serin ve ferah, dışarıdaki sıcak havayı unutturuyor. Görsellerle zenginleştirilmiş, el emeği ile dolu bir atölye..

Çanak, çömlek ve el yapımı özel çizimlerle süslenmiş pek çok malzeme bulunuyor. Her biri renk cümbüşü ve hepsi emek kokuyor. Hayranlıkla dolaştığımız atölye-dükkan adeta hepimizi büyülüyor. Bizlerin güveç olarak da bildiği, mutfaklarımızda kullandığımız pek çok malzeme çömlekten yapılıyor. Tava, kahve fincanı, şarap şişesi, tencere, kupa, cezve, çay bardağı ve çay takımlarını sayabiliriz.

Gezimize sohbetle devam ediyoruz. Hakan Bey bir şeyler ikram etmek istiyor, ev yapımı özel şarabımız var deyince geri çeviremiyorum. Ev yapımı şarap özel yapılmış mini şarap çömlekleriyle geliyor. Şarap ev yapımı çömlek el yapımı… Emekle sunulan ikram daha bir leziz…

Tabi ki Chez Hakan’a uğrayıp da çömlek yapmamak mümkün değil. Şunu net bir şekilde belirtmek isterim ki uğradığınız çömlek dükkânlarında da atölyeler olmasına rağmen müşteriye çömlek yaptırmak ayrı bir külfet olarak görülüyor. Çünkü bir kişiye deneme yaptırılması arkada uzun bir kuyruğu beraberinde getiriyor ve ardı arkası kesilmiyor. Bu sebeple uğradığınız diğer atölyelerde aynı teklifle karşılaşmanız mümkün olmayabilir. Chez Hakan farkı burada gizli:) Biz rica etmeden onlar hazırlıyor neler yapılacaksa.. Üstüne bir de ikramlar ve paha biçilemez sohbet..
Çıtı-pıtı kıyafetlerinizle işe koyulmuyorsunuz tabi

Öncelikle geleneksel kıyafetleri giyip biraz çalışmış çabalamış görünmeniz gerekiyor. Şalvar olarak bildiğimiz, Nevşehir’de ‘dimi’ olarak bilinen bol pantolonu üzerinize geçirip bir de geleneksel yeleği giydiniz mi tamamdır. J Ayrıca belirtmek isterim kimler gelmiş kimler geçmiş Hakan’ın Yerinden.. Kenan İmirzalıoğlu bile giymiş geleneksel yeleği Ona göre giyin diyor Hakan Bey

Hazırlanmış çömlek hamuru ile işimize koyuluyoruz. Hamur bu bölgeye ait özel bir toprak, belli oranlarda su ile karıştırılarak hazırlanıyor, tarif ustalarda, biz hazıra konuyoruz.

Pedallı elektrikli makine ile hamuru yapım yerine yerleştirerek elimizle şekiller veriyoruz.. Pedala bastıkça dönen mekanizma ile çömleğe hızlıca şekiller verilmesi sağlanıyor, önümüzde bulunan su dolu kap ile ellerimizi ıslatıyoruz, hamurun kurumaması gerekiyor, ellerimiz kurudukça tekrar ıslatarak istediğimiz şekli veriyoruz. Sanıldığı kadar kolay değil. Çamur size değil sizin çamura hükmetmeniz gerekiyor diyor ustam :)

Ustam sağ olsun yerlere göklere sığdıramıyor bizleri, ne yeteneklisiniz, neler yaptınız diye Biz bir yana, ustalarımızın eli değdi mi neler neler oluyor o çamurdan, anbean izleyebiliyoruz, hayranlıkla..

Ustamızın desteği ile çamura şekiller veriyoruz ve bir mumluk ortaya çıkıyor Gururla fotoğraf çektiriyorum

Ve ardından evin gelini ilan edilen ben tarafından yapılan Türk kahvesi unutulmazlarım arasında. Kahvemizi de çömlek cezve ile yapıyoruz. Kısık ateşte çömlek ile yapılan Türk kahvesi bol köpüklü ve 40 yıldan fazla hatırlı oluyor besbelli.. Kendimizi evde hissetmememiz için hiçbir neden yok diyebilirim .

Cezvemiz gibi fincanlarımız da çömlekten, ve renkli.. Kırmızı, sarı, yeşil ve mavi renkleri mevcut. Fincanlardan almadan da dönmüyoruz. Renkler ve kahveye verdiği tat cezbediyor.

Hakan Bey bu işe gönül vermiş ve bu sanatın devamlılığının sağlanması için canı gönülden çalışıyor. Tayini Nevşehir’e düşen memur, öğretmen kim varsa oldu ki Hakan Beye uğradı ve çömlek yaptı, gel öğren burada çömlek yap diyor.. Bir nevi kurs niteliğinde bir çalışma sergiliyor. Ve ücretsiz olarak sadece sanatın devamı için yapılan bir teklif, bir hediye.. Bu sanata ilgisi olanların gönülden öğrenmesi adına.. Toprak insana iyi geliyor diyor, alıyor stresi.. Hayranlıkla dinliyorum bu güzel anıları.. Böyle insanlar böyle sanatçılar var mıydı hala diyerek..

Avanos ‘u gezmeye gitmişken sanki gezmek görmek bir yanda kalmış biz sohbete dalmışız.. Konular konuları açmış.. Şarap derken, kahve derken zaman nasıl geçmiş anlamamışız… İlginç olansa Hakan beyi tanımayan yok.. Ünlü bir çömlek ustası.. Ünlü bir el sanatçısı.. Yaptıkları takdire şayan… Pek çok ünlünün uğrak yeri olan Chez Hakan, sanatçılar tarafından desteklenen ve özel ziyaretler gerçekleştirilen bir yer haline gelmiş.. Biz gittiğimizde bir sanatçı Hakan Bey’e imzalı kitaplarını yollamıştı.. Sebep ortada.  Chez Hakan sıradan bir atölye, sıradan bir hediyelik dükkan değil. Avanos’ta bir sohbethane.. Bir dost hane.. Sohbeti ve gerçek dostluğu sevenlerin uğrak yeri..
Şaraba, kahveye en çokta sohbete doyamadan ayrılamadığımız Hakan’ın Yeri’ne ertesi gün tekrar gidiyorum.. Artık evin kızı olmuşum:) yabancılık çekmiyorum, daha çok evimdeyim… Yine şahane bir sohbet, yine dostlukla karşılanıyoruz.


Bu güzel 2 ziyaret için Hakan beye ve ekibine sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum…

Mutlaka uğrayın.. Mutlaka sohbet edin..

El emeklerini çalışmalarını inceleyin…

Uğrarsanız benden de selam iletin…

İnstagram : @gamzenika

 

1 Temmuz 2015 Çarşamba

Cunda Adası'nda Küçük Bir Kaçamak


Ayvalık‘a giriş yaptıktan sonra sahildeki Ayvalık Gücü 2‘de Ayvalık tostu yiyip yanında soğuk bir limonata içiyoruz.

Sonraki hedef Cunda..

Alibey Adası olarak da bilinen Cunda sakinliğe, huzura ihtiyacı olanlar için biçilmiş kaftan.. Balıkesir‘in Ayvalık ilçesine bağlı adaya Ayvalık‘tan uzun ince bir yoldan bağlanıyorsunuz. Türkiye’nin ilk boğaz köprüsü tabelası dikkat çekiyor, küçük bir köprü ile Cunda‘ya giriş sağlanmış oluyor.

Sahildeki Restoranlar, Meşhur Taş Kahve, bir çok balıkçı restoranı bizi kucaklayanlar arasında.. Kedileri de unutmamak gerek. Sokaklar güzel kedilerle dolu.. Dikkat çeken yanları ise gözleri cam gibi parlıyor. Balık yemekten adeta ışıl ışıl parlayan kedi gözleri var. Tüm bu detaylar adeta yaz geldi dercesine coşkun..

Öncelikle sokaklarda bir keşif yapıyoruz. Cunda adasına her sene mutlaka gelmeme rağmen Arnavut kaldırımlı, bol çiçekli, incir kokulu sokaklarında yürümeye doyamıyorum. Restore edilmeyi bekleyen evler, rengârenk panjurlu olanlar ve pek çokları dikkat çekiyor. Cundayı Cunda yapan herkesin neşe içinde evlerini veya pansiyonlarını rengarenk çiçeklerle süslemiş olması.. Adaya ayrı bir ahenk veriyor, Hayat var dedirtiyor. Çiçek olan evde huzur vardır der annem görüp gezdikçe doğruluyorum bu cümlesini. Ayrıca dikkat çeken bir konuda her evin bir kedisi, bir köpeği oluşu ve evlerin önünde hayvanlar için yemek ve su kaplarının bulunması.. Cunda’da sokak hayvanları diye bir tabir olduğunu da zannetmiyorum. Çünkü her biri Cunda halkı ve tatilcileri tarafından oldukça seviliyor ve bakılıyor. Akşam yemeği için tercihimiz deniz mahsullerinden yana.. Ada hayatı bana denizkızı olmak gerekliliğini hatırlatıyor benim için adalarda yaşayan insanlar bir başka ve daha asil geliyor. Çocuklar bile başka konuşup başka oyun oynuyor. Kedilerin bile gözlerinde balık yemenin canlılığı ;))

Gelgelim akşam yemeği için tercihimize.. Sahil boyu restoranlara bakıyoruz, özellikle denize yakın olan masalar rezerve edilmiş.. Neredeyse yer bulmak imkânsız, var olan yerleri de biz beğenmiyoruz. Boncuk Restoran’da bir yer bulabilip oturuyoruz. Meze seçimlerimizi yapmak üzere şef garsonu takip ediyoruz. haydari olmazsa olmaz.. Közlenmiş patlıcan, acılı ezme ve güzel bir salata tercihlerimiz… kalamar ve güveçte karides olmadan olmaz diyoruz. Çipurayı da ekledik mi masamız tamamdır. Rakı ve bira ile sofrayı neşelendiriyoruz mekân oldukça kalabalık… Tek kişilik bir canlı müzik eşliğinde yemeğimizi yerken kediler de bize eşlik ediyor. Kıyamayıp 1 -2 parça balık verdikçe sayıları artıyor.. gözler cam gibi öyle arsızlar ki sandalyelere çıkıp yemeğimize eşlik bile ediyorlar.


Akşam yemeği sonrası güzel Cunda’da bir yürüyüş yapmak önemli.. Her ne kadar havanın ve sokakların tadını çıkarmak amaç olsa da dondurma kadar tatlı dondurmacının esprileriyle yaptığı satış politikasından kendini kaçıramıyor insan.

Kızarmış dondurma yiyip yürüyüşe devam ediyoruz. Hediyelik eşyalar satan dükkanlar, midyeciler, buzlu badem satan seyyar satıcılar, enfes lokmacılar.. Her biri ayrı bir hava katıyor adaya..

Ertesi güne açık büfe kahvaltı ile başlıyoruz. Güzel havanın ve sakinliğin tadını çıkarabilmek önemli.. Kahvaltı menüsü oldukça zengin, mekanda huzur hakim.. Kediler yine baş tacımız ve kimse onlardan rahatsız değil, aksine birlikte kahvaltı yapmaktan keyif alıyoruz. Kahvaltıdan sonra tekrar Cunda sokaklarında bir tura çıkıyoruz. Her seferinde ayrı güzel görünüyor göze. Sanki her yıl sevdiğine hazırlanan bir gelin gibi süsleniyor Cunda Adası.. Sokaklarındaki çiçek şöleni tarifsiz..

Bahçelerde kedi ve köpekler.. Kafelerdeki tarihi ve samimi hava hiç eskimiyor. Hiç değişmiyor.

Öğlen saatlerinde merkeze çok yakın olan Papaz Beach tercih edilebilir. Loca şeklinde özel alanları olduğu gibi yeşillikler arasında minderlerle süslenmiş bir alanı da mevcut. Girişler kişi başı 20 tl. Günlük verilen fiyat içinde Papaz Beach‘e ait tüm hizmetlerden faydalanılıyor.  İster loca da ister yeşil alan da oturabiliyorsunuz.

Yer değişikliği yapmakta da sıkıntı yok. Ayrıca zengin de bir menüsü var, hizmet gerçekten güzel ve hızlı, yazın çabuk acıkıldığı düşünülürse, hizmet buna hızlıca cevap veriyor. Beach’te bir müzik grubu akşam için hazırlık yapıyor. Bu sırada bizler de güzel şarkılardan faydalanmış oluyoruz.

Eğer daha sakin bir plaj arıyorsanız Patriça Koyu tercih edilebilir. Cunda girişte bulunan yel değirmeninden sağa dönüldüğünde toprak bir yoldan Patriça Koyu’na gidiliyor. Patriça koyu Cunda gibi hareketli değil, adeta in cin top oynuyor. Bu koy Huzur Koyu olarak da anılabilir, sessizlik ve doğallık hakim..

Patriça Yunanca koltuk değneği anlamına geliyor. Şekil olarak koltuk değneğine benzemesi sebebiyle de bu ismi almış.. Sessiz bir huzur isteyenler için tam yeri.. Oldukça temiz bir deniz ve hatta deniz canlılarını yakından görmek mümkün..

Deniz  kestaneleri,  midyeler yakından izlenebiliyor. Yazlık ve site gibi yapılanmalar bulunmuyor. Sadece 1. Köy ve 2. Köy olarak adlandırılan küçük köyler mevcut.. 1920’li yıllarda Giritlilerin yaşadığı Patriça’da tarım ve zeytincilik ön plandaymış, hala da zeytin ağaçları dikkat çekiyor. Şimdi ise doğal hayatı ve sakinliği tercih eden tatilciler için bir sığınak..

Mutlu zamanlar çabuk geçermiş.. Dönme vaktine yaklaşıldıkça bir hüzün kaplıyor içimizi.. Yola çıkmadan önce Cunda‘daki favorimiz olan Karadeniz Pastanesi’nde bir kahve içmeden, kurabiyeler yemeden dönmek istemiyoruz.

Karadeniz Pastanesi hem mekan görünümü hem de hizmeti ile Cunda’nın vazgeçilmezi.. Enfes kurabiye ve tatlı çeşitleriyle, akşam kahvesi için gidilmesi gereken yerler arasında..

Otantik dış görünümüyle Cunda merkezde göz kamaştırıcı bir mekan..  Pembe panjurları, beyaz masa ve mavi sandalyeleriyle adeta bir renk cümbüşü.. Ayrıca dış mekanda yer alan masaların üzerinde renkli ve ışıklı kelebekler var. Her sene bu konsept değişiyor. Daha önceden rengarenk şemsiyeler süslüyordu..

Damla sakızlı ve lor peynirli kurabiye ile orta bir Türk kahvesi tercih ediyoruz. Kurabiyelerin lezzetini yazı ile anlatamayacağım, mutlaka denenmesini tavsiye ederim.


Karadeniz Pastanesi‘nde pek çok ürün mevcut; Lor peynirli kurabiye, damla sakızlı kurabiye, lor tatlısı, Kavala kurabiyesi, cevizli dolgulu kurabiye, yaş pastalar ve daha bir çok tatlı çeşidi..

Tüm bu güzellikleri ve huzuru ardımızda bırakıp dönüş yoluna koyuluyoruz…

Bir daha, bir daha gelebilmek umuduyla…

Hoşça kal güzel Cunda..