18 Ağustos 2016 Perşembe
SON Kİİİ ÜÇ :)
Geri sayıma başladığımız zaman dilimindeyim.. Oldukça yoğun geçiyor. Bugünlerde tecrübe ettiklerimi de sizinle paylaşmak istiyorum. Öncelikle kız annelerinin neden çocukları çalışmaya başladığında çeyiz al bir kenarda dursun dediğini çok iyi anladım artık:)) Gerçekten önceden aldıklarımız ve yaptıklarımız yanımıza kar olarak kalıyor. Tabi ki gün gün değişen modeller renkler ve fikirler oluyor. Hatta ben bu sebeple bir çok detayı son günlere bırakmayı tercih ettim.. Yine de daha sonradan beğeneceğimi düşündüğüm her şeyi almıştım ve bu ürünler için hep iyi ki almışım da bir kenara koymuşum dedim :) Özellikle nevresim takımları , pike takımları ve havlu tarzında tekstil ürünleri sonradan beğenmeme ihtimali olmayan ürünler. Yeterli miktarlarda alıp bir kenara koymakta fayda var diye düşünüyorum ben çalışmaya başladıktan sonra öyle yapmıştım:) Bu tarz ürünleri önceden almanın bir faydası da indirim günlerini rahatlıkla takip ediyor olabilmek. Ürün indirime giriyor ve alıyorsunuz.. Daha sonra da çok fazla ihtiyaç duymuyorsunuz.. Yine aynı şekilde mutfak malzemeleri de sonradan beğenilmesi mümkün ürünler. Yemek takımları, kahvaltı setleri, çatal kaşık setleri gibi ürünler öncesinde alınarak sizleri rahatlatacaktır. Tavsiyem zevkinize göre uzun vadede kullanabilecek tercihler yapmanız. Böylece acaba sıkılır mıyım veya kullanımda zorlanır mıyım fikri de ortadan kalkıyor.
Eviniz ile ilgili her şey zamanla olacak ve düzen sağlanacak. Bu sebeple biraz da kendimizle ilgilenmemiz gerekiyor. Hazırlık aşamasında dikkat edilmesi gereken bir diğer hususta kendinize zaman ayırmanız. Düğün nile ilgili detaylara zaman ayırmak ve bunları önceden planlamak.. Örneğin fotoğraf çekimi çok hassas bir konu. Eğer dış çekim düşünüyorsanız öncelikle fotoğrafçı araştırmanız gerekecek. Ben bu şekilde ilerledim. İstanbul ve İzmit olmak üzere pek çok fotoğrafçı ile görüşmem oldu. Hepsinden pakrt çeşitlerini öğrendim ve detaylı olarak bilgilendirmeler aldım. Fiyat ve paket detaylarını inceleyip size uygun olanı seçmeniz gerekiyor. Bazen fotoğrafçının kendisine göre prensipleri olabiliyor. Detay konuşmak faydalı. Benim tercihim düğün öncesi dış çekim oldu. Fotoğrafçım ise Meryem Türkmen. Araştırmalarım sonucu kendisine ulaştım. Çok pozitif şeker mi şeker. Tabi sonucu görmeden burada size övgü dolu cümleler kurmak istemiyorum. Zaten çekim sonrası da detaylı hir yazı paylaşıp gerekli tüyolar veriyor olacağım. Fotograf çekimi benim önceliklerim arasındaydı. Bu sebeple ilk önce hallettiklerim arasında yer aldı. Ve gerçekten karar verip randevu da alınca bir rahatlama oluyor. Bu şekilde tavsiye ediyorum.
Bir diğer konu ise çok çok önemli olan balayı:) balayı konusu da benim için çok hassas ve karar vermesi zor bir konuydu.. Düğün tarihinin belirlenmesi akabinde araştırmalara başladım. Aslında fikirlerim az çok belliydi. Bu sebeple de çok zorlandığımı söyleyemem. Sizlerin de mutlaka bir fikri vardır. Özel bir tatil düşüncesi insanın aklında mutlaka oluyor. Ben uzak diyarlarda keşifler yapmak adına tercihte bulundum diyeyim. Yine balayı konusundan bahsedeceğim ayrı hir yazım olacak. Bu şimdilik sürpriz olsun :) seyahat yazısı olarak kaleme almayı düşünüyorum. Sizler de düğün tarihi alındıktan sonra mutlaka balayı planınızı yapın. Bu planı yapmayıp erteleyip bu özel tatilden mahrum olan arkadaşlarım var. Tabi ki sonra da gidilebilir ama ben aynı büyü olacağını düşünmüyorum. Hep ukde olarak kalacaktır..Ertelemeyin karar verin ve hazırlıklara başlayın:))
Bu arada görselde gördüğünüz gelincik detaylı davetiyemiz :) Davetiyemizin de güzel bir anısı var. Gitmiş olduğum bir kursta, ders arası verip hava almaya çıktık. Tesadüf bu ki matbaa yanından geçtik, katalog inceledik vs derken bu modele vuruldum. Gelincik çiçeğini de oldum olası severim. Tablo gibi geldi gördüğüm andan beri. Nişanlım da beğenince sadece model vardı aklımızda. Başka bir yere bakmadık bile . Şimdi bu davetiyelere listeler hazırlamak ve dostları da unutmadan dağıtmak kaldı tabi ki çok önemli :) Davetiye listesi yapmakta lütfen öncelikli işiniz olsun . Aksi halde epey zorluyor. Ben başladım :)
Bu yazımda düğün öncesi evimiz ve kendimiz için neler yapabiliriz, nelere öncelik vermeliyiz gibi tüyolar verdim. Zaman ilerledikçe ve tecrübe ettikçe neler yapabiliriz ben yapmadım da pişman oldum dediklerimden bahsedeceğim:)
Herkese mutlu günler diliyorum.
Takipte ve sevgiyle kalın.
20 Mayıs 2016 Cuma
DALLARI BASTI KİTAP
14 Mayıs 2016 tarihinde dalları kitap bastı :) Kocaeli 8. kitap fuarı ile birlikte bir kez daha şenlendi ve 22 Mayıs'a kadar okuyucuları, yazarları ağırlamaya devam edecek.
Gençlik ve Spor Bayramı vesilesiyle ben de Kitap fuarına hafta içi gitme fırsatı buldum. 8.si gerçekleşen Kocaeli Kitap fuarlarının bugüne kadar hepsini ziyaret etmişimdir. İlk fuar ile bugün gerçekleşen arasında epey fark var elbette. Harika bir organizasyon. Gerçekten emeği geçen herkese teşekkürler. Sürekli bir aktivite var ve bu hareketlilik cezbediyor olacak ki ciddi bir kalabalık var.
Fuar 3 salondan oluşuyor. A-B-C salonları misafirleri çeşitli organizasyonlarla karşılıyor. A ve B salonları yayınevleriyle birlikte yazarlara kitap imzalatma imkanı sunan salonlar. C salonunda ise sahaflar var, bin bir çeşit yaşanmışlık barındıran, kokuSu, dokusu bambaşka, emek emek kitaplıklarla karşılıyor bizi.
Malum pek çok yayınevi kapılarını açıyor, hepsi rekabet içinde ve bu sebeple ciddi indirimler ile kitaplar alma şansınız var. Konuk yazar listesi de oldukça kalabalık. Kimler yok ki. Ben her ne kadar istediğim yazarlara denk gelmesem de ortamı solumak ve alışveriş yapmakta ciddi moral oldu.
Kitap stantlarının yanında konferanslar da bir yandan devam ediyor. Ayrıca geçmiş yıllara göre herkesin dinlenmesini sağlayacak güzel ortamlar oluşturulmuş. Çeşitli markalar sponsorluk almış ve herkese su dağıtıyor mesela, 2 kitap alana su hediye gibi enteresan kampanyalar var.
Hep hayalim olan kitap kumbarası hayata geçirilmiş. Ben Okudum Sen de Oku kampanyası ile oluşturulan kitap kumbarasına okuduğumuz kitapları atıyoruz ve başkalarının da okumasına fırsat veriyoruz.
En çok ilgimi çeken köşelerden biri de kitap fuarı ile ilgili duygu ve düşüncelerin yazılmasının sağlandığı pano oldu :) renkli bir görüntü.. neler neler yazmıyordu ki, sevdiğine aşkını ilan edenden tutun da, üye olduğu grup adını öne çıkarmaya çalışanlar :) neler vardı neler:)
Sahafların bulunduğu salona olan ilgi de oldukça güzel. İnsan nereye saldıracağını şaşırıyor. Öyle ilginç şeyler var ki, çok uzun yıllardan beri yaşayan kitaplar, kim bilir kaç kişi tarafından okunup sayfaları açılmış , nice yaşanmış hikayelere tanık olmuş mis kokulular, eski para koleksiyonları, plaklar, pul koleksiyonları, kartpostallar ve daha niceleri.. Burada gerçek bir birikim, gerçek bir yazı dünyası var. İçime çekiyorum eski değerlilerin kokusunu.. Burcu burcu hayat kokuyor. Sahafların arasında epey zaman harcıyorum, sanki fuarda değilim de bambaşka bir zaman dilimindeyim..
Çocuk kitap stantları da oldukça ilgi çekiyor. Çocuklar için bazı karakterlerin animasyonları getirilmiş ki bu bölümler oldukça kalabalık :) Hem fotoğraf çektiriyorlar, hem kitaplarını imzalatıyorlar. Aslında düşünüyorum da ne kadar da şanslılar. Bizler gerçekten bunca imkana sahip değildik. Şimdi ise bunca imkana karşılık teknolojiye yenilen sayfalar var maalesef. Fuara gösterilen ilgi umduğumun üzerinde, belki de artık her şeye aç bir toplum olarak okumaya ve anlamaya da açız ve daha çok okuyan bir toplum olacağız kim bilir :) Belki meraktan değildir bunca kalabalık, umut ediyorum her şeye rağmen ,insanlar bu derya deniz için geliyor diye .
Her şeye rağmen, kitap fuarına gidip solumanızı ve soluklanmanızı tavsiye derim. Özellikle pazar günü gelecek olan pek çok tanıdık yazar var. Kitaplarınızı imzalatabilir, fırsat bulursanız kısa da olsa sohbet edebilirsiniz.
Şimdiden iyi eğlenceler, bol okumalar :)
15 Mayıs 2016 Pazar
Muhteşem bir pazar gününün sonundan merhaba :) Pazar günü günlerin en tatlısı. Bir gün öncesinde planları tasarlamak gerekiyor diye düşünüyorum. Aksi halde haftanın yorgunluğu ile uykuda kalmak olası . İzmit için sabah kahvaltısı yapılacak pek çok kafeterya olmasına rağmen ev tipi hazırlık ile kahvaltı yapılacak oldukça nezih mekanlarımız da var. 60 Evler Harikalar Diyarı, Seka Park İzmit, Gölcük Yolu Sahili gibi deniz gören mekanlar mevcut.
Bizim bugün tercihimiz Seka Park İzmit'ti. Bol güneş olmasına rağmen rüzgar çok fazlaydı. Bu sebeple deniz kenarını tercih etmedik, içeride çalıkların olduğu bölgeye yerleştik. Harika bir atmosfer vardı. Sakin ve huzurlu bir hava vardı. Pazar klasiği olmasından dolayı oldukça da kalabalıktı.
Pazar günlerinde kahvaltıların özel olması konusunda ısrarcıyım. Yorucu bir haftayı geride bırakmış olmanın mutlu zaferi ile herkes kendini ödüllendirsin. Şehir dışında güzel mekanlar tercih edilebileceği gibi evde hazırlanan şık bir kahvaltı sofrası veya piknik tipi kahvaltı da enerjiyi atmak için uygun olacaktır. Biraz mutluluk biraz huzur tüm haftanın stresini atmamı için destek olacaktır.
Pazar günleri özeldir lütfen değerlendirelim :) Atalım kendimizi temiz havaya.. Toprağa basıp tüm negatif elektriğimizi yollayalım. Biz bugün böyle yaptık. Ve tavsiye ederiz efendim :)
Yanımızda neler mi vardı :) Çavdarlı ekmeğimiz, klasik kahvaltılıklar, simit , çay ve çeşitli meyveler. Kitabıma da yeni başladım bu arada . Sunay Akın okuyorum. İstanbul'un Nazım Planı. Daha önce okuduğum Bir Çift Kundura'yı şiddetle tavsiye ederim, pek çok şey öğrendim.
Ve tabi ki fotoğraf makinem de yanımdaydı. Güzel bir kahvaltı sonrası güzel fotoğraflar da çekmek keyifliydi.
Herkese böyle güzel pazar günleri dilerim. Pazar günlerini boş harcamak yerine bol keyifle geçirmek güzel olacaktır. Tabi dinlenmeli bir keyif olması ertesi gün Pazartesi olduğu da unutulmamalı benden söylemesi :)
30 Nisan 2016 Cumartesi
Uzun zaman ara verdikten sonra tekrar Merhaba ,
Bu zaman aralığında yazmaya ara verdiğim de söylenemez. Gurmex sitesinde Seyahat, Mekan ve Gıda üzerine yazmaya devam ettim ve ediyorum. Gamzenika biraz boş kaldı sadece .. Aslında yazacak paylaşacak öyle güzel şeyler vardı ki belki de zamanı değildi.. Her şey vaktinde oluyor bazen biz böyle istemesek de..
O zaman tekrar Merhaba ,
Hayata.. Mayısa.. Kuşlara.. Kelebeklere.. Dostlara Merhaba ..
Bazen mutluluk bazen de hüzün sevk ediyor yazmaya..
Hayatta sevdiklerimizin ne kadar önemli olduğunu hatta bazen onlar olmasa ne olurdu fikrini unutup yaşıyoruz.. Sonra geriye dönüp bakınca bir avuç geçen zaman kalıyor elimizde.
Zamanı etkin kullanmaktan bahsetmek istiyorum. Zaman dediğimiz hayatta hiç bir karşılık ile elde edemeyeceğimiz değer biçilmez bir olgu.. Akıp giden.. Alıp giden.. Durmayan.. Söyleyen. Konuşan.. Yalvaran.. Zaman yalvarıyor bizlere. Beni boşa harcama diye. Bizlerse tutturmuş gidiyoruz. Koşa koşa.. Bazen emekleyerek. Zamanı da planlamak lazım. Demiyorum her günümüz dakikamız planlı programlı olsun diye. Spontane yaşamak benim de hoşuma gidiyor.. Fakat bir şeyler yok olunca anlıyorum zaman hunharca kullanılacak bir şey değil.. Bilelim kıymetini sabah 6'da uyanmanın.. Mis gibi sabah havasını ciğerlerimize çekmenin. Sonra bir adım attık mı sokaklara.. Kuş sesleri bile nasibini almış tüm güzelliklerden bizi bekliyor olacak.. İşte böyle sabahlarda düşünüyorum tüm bunları. Erken uyanmak. Zamanı hunharca harcamadan güne başlamak ve böyle devam etmek.. Sabah güzel bir sahil havası. Sahil yoksa deniz yoksa sokaklar da sabah saatlerinde pek bir güzeldir eminim.. O zaman diyeceğiz kendimize. Evet yaşıyorum.. İyi ki yaşıyorum bu anı..
Hayatı dinlemek kişiyi dinlendirir. Zaman dediğimiz koşarak sona yaklaşırken bizleri düşünmez.. Kim nasıl yaşadı. Kim sevdiklerine ve kendine beni payladı diye hesap yapmaz. O zaman biz bileceğiz bu hesabı. Ve yöneteceğiz zamanı.
Gün güzelse günler güzel olacak. Aylara yansıyacak. Ve sonra tüm hayatı güzelleştiren bir etkisi olacak bunu bilelim..
Uyku dediğimiz başka bir alem. Ne kadar az vakit ayırsak o kadar kardır.. Ne kadar çok uyanık kalsak kadar çok şey öğreneceğiz.
Bir kuş bir kelebek.. Sen gördüğün kadar güzel.. Hissettiğin kadar da canlı. Atalım kendimizi sokaklara. Sevelim hayatı ve sahip olduğumuz değerleri.
Sevdiklerimize sıkı sıkı sarılalım. Bir günaydın demeyi çok görmeyelim. Bizim bilmediğimiz ne mutluluklar oluşur bir tebessümle. Esirgemeyelim gülümsemeyi.
Mutluluk sağlık ve aşkla kalın.
Hayatı yaşayın hunharca.. Zamanı değil...
22 Ekim 2015 Perşembe
Natürköy Sapanca, Köyden Gelen Güzellik
Evliya Çelebi Sakarya‘dan
bahsederken, buranın son derece gür ormanlarının olduğunu, adeta bir ağaç
denizi biçiminde göründüğünü İzmit‘ten
anlatır:
“Doğu tarafından dağlara ‘Ağaç denizi’ derler.
İçinde adam kaybolur. Öyle göklere baş uzatmış büyük ağaçlar vardır ki
gölgesinde on bin koyun gölgelenir.”
Evliya Çelebi’nin Sakarya
topraklarından ilk geçişi 1641 yılıdır. Doğuya gitmek amacıyla İstanbul‘dan yola
çıkan Evliya Çelebi, İzmit‘ten sonra Sapanca topraklarına ayak basar:
“İzmit‘te bir gün
bekleyerek ertesi gün nefir çaldırıp altı saatte doğu tarafa, ağaçlar ve
ormanlar arasında gittikten sonra Sapanca
kasabası durağına geldik. Vaktiyle İzmitli
bir koca ihtiyar buradaki dağlık dikenleri kırıp saban yürüttüğünden “Sabanca
Koca” adıyla bir köy olmuştur. Sonra zamanla mamur olup, Koca Süleyman Han
zamanında bir kasaba şekline girer.”
İşte bir ağaç denizine kurulmuş
doğallıklar diyarı Natürköy… Sapanca‘nın Mahmudiye Köyünde
bir vadinin ortasında kurulmuş güzellikler diyarı.. Sabah saatlerinde gitmemize
rağmen epey yoğun bir mekanla karşı karşıyayız. Natürköy keyifle kahvaltı yaparak
güne başlamak ve ardından treking alanında vakit geçirmek için oldukça
elverişli..
Natürköy‘ün bulunduğu vadide pek çok ağaç
mevcut.. Çam ağaçları, defne, karayemiş, ceviz bunlardan bazıları.. 2008
yılında hizmete açılan Natürköy içerisinde göletler, şelaleler, retoran,
kır düğün alanı, yürüyüş parkurları ve mini futbol sahası bulunuyor. Ayrıca
toplantı ve seminer odaları, serender tipi ahşap konaklama evleri ve mini hayvan
yaşam alanları da mevcut..
Natürköy’de dikkat çeken kahvaltı saatlerinin
çok yoğun olması.. Zengin ve doğal serpme kahvaltısı ile mideleri
fetheden bir lezzet
turu var burada.. Rezervasyon yaptırmadan
çıka gelmiş olmamıza rağmen (her zamanki gibi )
güzel bir masaya oturabiliyoruz. Zaten köy içindeki her alan paha biçilemez
güzelliklerle dolu olduğundan yer pekte fark etmiyor. Hizmette bir aksama
olmaksızın kahvaltılıklar
masayı donatıyor. Çay sınırsız ve termos ile geliyor. Böylelikle
serviste bekleme yaşanması da engellenmiş.. Güveçte kızarmış peynir
özellikle dikkat çeken lezzetler arasında başı çekiyor. Bir kahvaltı masasında
olması gereken tüm malzemeler de mevcut.. Peynir tabağı, reçel çeşitleri, tereyağ,
zeytin, kızarmış biber ve patlıcan, patates, omlet, yeşil ürünler
ve salatalık
domates, sucuk, sigara böreği, gözleme enfes kahvaltı soframızı
süsleyen tatlardan.. Köy havası zaten başlı başına bir iştah açıcı
Kahvaltı sonrası köy içinde bulunan
yürüyüş parkurundan ilerleyerek keşfe çıkıyoruz. Mini hayvan bakım alanları,
geleneksel Türk evlerinin olduğu konaklama alanları, gölet çevresi ve tüm
bunların yanında doğanın muhteşem güzelliği ile yürüyüş yapılabilecek harika bir
parkur.. Yemek
yeme alanları dışına sipariş gönderilmiyor. Fakat harici
alanlarda kitap okuma, boyama, doğayı dinleme gibi dinlendiren aktiviteler
yapmak mümkün..
Akşam yemeği için de harika menüler mevcut.. Yöresel yemek çeşitleri dikkat çekiyor. Ayrıca günün spesiyal menüsünün de mutlaka sorulup denenmesi tavsiye ediliyor. Gölet yanında barbekü keyfi de tercih edilebilir. Yemek için kapalı ve açık restoranlar mevcut..
Şehir stresinden uzak ve doğa ile baş başa bir gün geçirmek istiyorsanız doğru adrestesiniz..
Bazı mekanları anlatıma dökmekte zorlanır ya hani insan.. İşte öyle yerlerden Natürköy..
Mutlaka uğrayın J
Sevgilerle..
İnstagram : @gamzenika
Natürköy Sapanca
Mahmudiye Köyü Dereiçi Mahallesi Sapanca / Sakarya
Tel: 0264 3101060 – 61 / 0533 6195388
Çalışma Saatleri: 09:00 – 22:00
Tel: 0264 3101060 – 61 / 0533 6195388
Çalışma Saatleri: 09:00 – 22:00
27 Ağustos 2015 Perşembe
Avanos'ta Bir Sanatevi,Chez Hakan,Çömlekten Hikayeler
Chez
Hakan, Hakan Bey’in Nevşehir Avanos’ta bulunan hediyelik eşya dükkanı, aynı
zamanda çömlek yapımının gelen müşterilere gösterilerek görsel bir şölen
yaşatıldığı sımsıcak bir atölye…
Chez adını Fransızcada ‘evi ,yeri, mekanı’ anlamıyla kullanıyor. Kapadokya turu boyunca pek çok kişiyle tanışmış olmamıza rağmen Hakan Bey’in samimi karşılaması ve misafirperverliğini başka bir yerde yaşamadık diyebilirim. Burada mühim olan satış yapmak değil, gördüğüm ve anladığım burada insan kazanmak isteği.. Dostlar kervanı da diyebiliriz.
Atölyede özel bir fotoğraf köşesi de mevcut. Özellikle ünlü isimlerin fotoğrafları yer alıyor. Kenan İmirzalıoğlu, Nurgül Yeşilçay, Özcan Deniz, Zeynep Beşerler, Olgun Şimşek ve daha kimler uğramamış ki Chez Hakan’a…
Ziyaretimizi
sanat atölyesini gezerek başlatıyoruz. Atölye Nevşehir’e özgü taştan (Kaya ev
) olmasından dolayı oldukça serin ve ferah, dışarıdaki sıcak havayı
unutturuyor. Görsellerle zenginleştirilmiş, el emeği ile dolu bir atölye..
Çanak,
çömlek ve el yapımı özel çizimlerle süslenmiş pek çok malzeme bulunuyor. Her
biri renk cümbüşü ve hepsi emek kokuyor. Hayranlıkla dolaştığımız atölye-dükkan
adeta hepimizi büyülüyor. Bizlerin güveç olarak da bildiği, mutfaklarımızda
kullandığımız pek çok malzeme çömlekten yapılıyor. Tava, kahve fincanı, şarap
şişesi, tencere, kupa, cezve, çay bardağı ve çay takımlarını sayabiliriz.
Gezimize
sohbetle devam ediyoruz. Hakan Bey bir şeyler ikram etmek istiyor, ev yapımı
özel şarabımız var deyince geri çeviremiyorum. Ev yapımı şarap özel yapılmış
mini şarap çömlekleriyle geliyor. Şarap ev yapımı çömlek el yapımı… Emekle
sunulan ikram daha bir leziz…
Tabi ki
Chez Hakan’a uğrayıp da çömlek yapmamak mümkün değil. Şunu net bir şekilde
belirtmek isterim ki uğradığınız çömlek dükkânlarında da atölyeler olmasına
rağmen müşteriye çömlek yaptırmak ayrı bir külfet olarak görülüyor. Çünkü bir
kişiye deneme yaptırılması arkada uzun bir kuyruğu beraberinde getiriyor ve
ardı arkası kesilmiyor. Bu sebeple uğradığınız diğer atölyelerde aynı teklifle
karşılaşmanız mümkün olmayabilir. Chez Hakan farkı burada gizli:) Biz rica
etmeden onlar hazırlıyor neler yapılacaksa.. Üstüne bir de ikramlar ve paha
biçilemez sohbet..
Çıtı-pıtı kıyafetlerinizle işe koyulmuyorsunuz tabi
Çıtı-pıtı kıyafetlerinizle işe koyulmuyorsunuz tabi
Öncelikle
geleneksel kıyafetleri giyip biraz çalışmış çabalamış görünmeniz gerekiyor. Şalvar
olarak bildiğimiz, Nevşehir’de ‘dimi’ olarak bilinen bol pantolonu üzerinize
geçirip bir de geleneksel yeleği giydiniz mi tamamdır. J Ayrıca
belirtmek isterim kimler gelmiş kimler geçmiş Hakan’ın Yerinden.. Kenan
İmirzalıoğlu bile giymiş geleneksel yeleği Ona göre giyin diyor Hakan Bey
Hazırlanmış
çömlek hamuru ile işimize koyuluyoruz. Hamur bu bölgeye ait özel bir toprak,
belli oranlarda su ile karıştırılarak hazırlanıyor, tarif ustalarda, biz hazıra
konuyoruz.
Pedallı
elektrikli makine ile hamuru yapım yerine yerleştirerek elimizle şekiller
veriyoruz.. Pedala bastıkça dönen mekanizma ile çömleğe hızlıca şekiller
verilmesi sağlanıyor, önümüzde bulunan su dolu kap ile ellerimizi ıslatıyoruz,
hamurun kurumaması gerekiyor, ellerimiz kurudukça tekrar ıslatarak istediğimiz
şekli veriyoruz. Sanıldığı kadar kolay değil. Çamur size değil sizin çamura
hükmetmeniz gerekiyor diyor ustam :)
Ustam
sağ olsun yerlere göklere sığdıramıyor bizleri, ne yeteneklisiniz, neler
yaptınız diye Biz bir yana, ustalarımızın eli değdi mi neler neler oluyor o
çamurdan, anbean izleyebiliyoruz, hayranlıkla..
Ustamızın desteği ile çamura şekiller veriyoruz ve bir mumluk ortaya çıkıyor Gururla fotoğraf çektiriyorum
Ve ardından evin gelini ilan edilen ben tarafından yapılan Türk kahvesi unutulmazlarım arasında. Kahvemizi de çömlek cezve ile yapıyoruz. Kısık ateşte çömlek ile yapılan Türk kahvesi bol köpüklü ve 40 yıldan fazla hatırlı oluyor besbelli.. Kendimizi evde hissetmememiz için hiçbir neden yok diyebilirim .
Cezvemiz
gibi fincanlarımız da çömlekten, ve renkli.. Kırmızı, sarı, yeşil ve mavi
renkleri mevcut. Fincanlardan almadan da dönmüyoruz. Renkler ve kahveye verdiği
tat cezbediyor.
Hakan Bey bu işe gönül vermiş ve bu sanatın devamlılığının sağlanması için canı gönülden çalışıyor. Tayini Nevşehir’e düşen memur, öğretmen kim varsa oldu ki Hakan Beye uğradı ve çömlek yaptı, gel öğren burada çömlek yap diyor.. Bir nevi kurs niteliğinde bir çalışma sergiliyor. Ve ücretsiz olarak sadece sanatın devamı için yapılan bir teklif, bir hediye.. Bu sanata ilgisi olanların gönülden öğrenmesi adına.. Toprak insana iyi geliyor diyor, alıyor stresi.. Hayranlıkla dinliyorum bu güzel anıları.. Böyle insanlar böyle sanatçılar var mıydı hala diyerek..
Avanos ‘u gezmeye gitmişken sanki gezmek görmek bir yanda kalmış biz sohbete dalmışız.. Konular konuları açmış.. Şarap derken, kahve derken zaman nasıl geçmiş anlamamışız… İlginç olansa Hakan beyi tanımayan yok.. Ünlü bir çömlek ustası.. Ünlü bir el sanatçısı.. Yaptıkları takdire şayan… Pek çok ünlünün uğrak yeri olan Chez Hakan, sanatçılar tarafından desteklenen ve özel ziyaretler gerçekleştirilen bir yer haline gelmiş.. Biz gittiğimizde bir sanatçı Hakan Bey’e imzalı kitaplarını yollamıştı.. Sebep ortada. Chez Hakan sıradan bir atölye, sıradan bir hediyelik dükkan değil. Avanos’ta bir sohbethane.. Bir dost hane.. Sohbeti ve gerçek dostluğu sevenlerin uğrak yeri..
Şaraba, kahveye en çokta sohbete doyamadan ayrılamadığımız Hakan’ın Yeri’ne ertesi gün tekrar gidiyorum.. Artık evin kızı olmuşum:) yabancılık çekmiyorum, daha çok evimdeyim… Yine şahane bir sohbet, yine dostlukla karşılanıyoruz.
Bu güzel 2 ziyaret için Hakan beye ve ekibine sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum…
Mutlaka uğrayın.. Mutlaka sohbet edin..
El emeklerini çalışmalarını inceleyin…
Uğrarsanız benden de selam iletin…
İnstagram : @gamzenika
1 Temmuz 2015 Çarşamba
Cunda Adası'nda Küçük Bir Kaçamak
Ayvalık‘a giriş yaptıktan
sonra sahildeki Ayvalık Gücü 2‘de Ayvalık tostu yiyip yanında soğuk bir limonata
içiyoruz.
Alibey Adası
olarak da bilinen Cunda sakinliğe, huzura ihtiyacı olanlar için biçilmiş
kaftan.. Balıkesir‘in Ayvalık ilçesine bağlı
adaya Ayvalık‘tan uzun ince bir
yoldan bağlanıyorsunuz. Türkiye’nin ilk boğaz köprüsü tabelası dikkat çekiyor, küçük
bir köprü ile Cunda‘ya giriş sağlanmış oluyor.
Sahildeki Restoranlar,
Meşhur Taş Kahve, bir çok balıkçı restoranı bizi kucaklayanlar arasında..
Kedileri de unutmamak gerek. Sokaklar güzel kedilerle dolu.. Dikkat çeken
yanları ise gözleri cam
gibi parlıyor. Balık yemekten adeta ışıl ışıl parlayan kedi gözleri var. Tüm bu
detaylar adeta yaz geldi dercesine coşkun..
Öncelikle
sokaklarda bir keşif yapıyoruz. Cunda adasına her sene mutlaka gelmeme rağmen
Arnavut kaldırımlı, bol çiçekli, incir kokulu sokaklarında yürümeye
doyamıyorum. Restore edilmeyi bekleyen evler, rengârenk panjurlu olanlar ve pek
çokları dikkat çekiyor. Cundayı Cunda yapan herkesin neşe içinde evlerini veya
pansiyonlarını rengarenk çiçeklerle süslemiş olması.. Adaya ayrı bir ahenk
veriyor, Hayat var dedirtiyor. Çiçek olan evde huzur vardır der annem görüp
gezdikçe doğruluyorum bu cümlesini. Ayrıca dikkat çeken bir konuda her evin bir
kedisi, bir köpeği oluşu ve evlerin önünde hayvanlar için yemek ve su
kaplarının bulunması.. Cunda’da sokak hayvanları diye bir tabir olduğunu da
zannetmiyorum. Çünkü her biri Cunda halkı ve tatilcileri tarafından oldukça
seviliyor ve bakılıyor. Akşam yemeği için tercihimiz deniz mahsullerinden
yana.. Ada hayatı bana denizkızı olmak gerekliliğini hatırlatıyor benim için
adalarda yaşayan insanlar bir başka ve daha asil geliyor. Çocuklar bile
başka konuşup başka oyun oynuyor. Kedilerin bile gözlerinde balık yemenin
canlılığı ;))
Gelgelim akşam
yemeği için tercihimize.. Sahil boyu restoranlara bakıyoruz, özellikle denize
yakın olan masalar rezerve edilmiş.. Neredeyse yer bulmak imkânsız, var olan
yerleri de biz beğenmiyoruz. Boncuk Restoran’da bir yer bulabilip oturuyoruz. Meze
seçimlerimizi yapmak üzere şef garsonu takip ediyoruz. haydari olmazsa olmaz.. Közlenmiş
patlıcan, acılı ezme ve güzel bir salata tercihlerimiz… kalamar ve güveçte
karides olmadan olmaz diyoruz. Çipurayı da ekledik mi masamız tamamdır. Rakı ve
bira ile sofrayı neşelendiriyoruz mekân oldukça kalabalık… Tek kişilik bir
canlı müzik eşliğinde yemeğimizi yerken kediler de bize eşlik ediyor. Kıyamayıp
1 -2 parça balık verdikçe sayıları artıyor.. gözler cam gibi öyle arsızlar ki
sandalyelere çıkıp yemeğimize eşlik bile ediyorlar.
Akşam yemeği
sonrası güzel Cunda’da bir yürüyüş yapmak önemli.. Her ne kadar havanın ve
sokakların tadını çıkarmak amaç olsa da dondurma kadar tatlı dondurmacının
esprileriyle yaptığı satış politikasından kendini kaçıramıyor insan.
Kızarmış
dondurma yiyip yürüyüşe devam ediyoruz. Hediyelik eşyalar satan dükkanlar, midyeciler,
buzlu badem satan seyyar satıcılar, enfes lokmacılar.. Her biri ayrı bir hava
katıyor adaya..
Ertesi güne açık
büfe kahvaltı ile başlıyoruz. Güzel havanın ve sakinliğin tadını çıkarabilmek
önemli.. Kahvaltı menüsü oldukça zengin, mekanda huzur hakim.. Kediler yine baş
tacımız ve kimse onlardan rahatsız değil, aksine birlikte kahvaltı yapmaktan
keyif alıyoruz. Kahvaltıdan sonra tekrar Cunda sokaklarında bir tura çıkıyoruz.
Her seferinde ayrı güzel görünüyor göze. Sanki her yıl sevdiğine hazırlanan bir
gelin gibi süsleniyor Cunda Adası.. Sokaklarındaki çiçek şöleni tarifsiz..
Bahçelerde
kedi ve köpekler.. Kafelerdeki tarihi ve samimi hava hiç eskimiyor. Hiç
değişmiyor.
Öğlen
saatlerinde merkeze çok yakın olan Papaz Beach tercih edilebilir. Loca şeklinde
özel alanları olduğu gibi yeşillikler arasında minderlerle süslenmiş bir alanı
da mevcut. Girişler kişi başı 20 tl. Günlük verilen fiyat içinde Papaz Beach‘e
ait tüm hizmetlerden faydalanılıyor. İster loca da ister yeşil alan da
oturabiliyorsunuz.
Yer
değişikliği yapmakta da sıkıntı yok. Ayrıca zengin de bir menüsü var, hizmet
gerçekten güzel ve hızlı, yazın çabuk acıkıldığı düşünülürse, hizmet buna
hızlıca cevap veriyor. Beach’te bir müzik grubu akşam için hazırlık yapıyor. Bu
sırada bizler de güzel şarkılardan faydalanmış oluyoruz.
Eğer daha
sakin bir plaj arıyorsanız Patriça Koyu tercih edilebilir. Cunda girişte
bulunan yel değirmeninden sağa dönüldüğünde toprak bir yoldan Patriça Koyu’na
gidiliyor. Patriça koyu Cunda gibi hareketli değil, adeta in cin top oynuyor.
Bu koy Huzur Koyu olarak da anılabilir, sessizlik ve doğallık hakim..
Patriça
Yunanca koltuk değneği anlamına geliyor. Şekil olarak koltuk değneğine
benzemesi sebebiyle de bu ismi almış.. Sessiz bir huzur isteyenler için tam
yeri.. Oldukça temiz bir deniz ve hatta deniz canlılarını yakından görmek
mümkün..
Deniz
kestaneleri, midyeler yakından izlenebiliyor. Yazlık ve site gibi
yapılanmalar bulunmuyor. Sadece 1. Köy ve 2. Köy olarak adlandırılan küçük
köyler mevcut.. 1920’li yıllarda Giritlilerin yaşadığı Patriça’da tarım ve
zeytincilik ön plandaymış, hala da zeytin ağaçları dikkat çekiyor. Şimdi ise
doğal hayatı ve sakinliği tercih eden tatilciler için bir sığınak..
Mutlu
zamanlar çabuk geçermiş.. Dönme vaktine yaklaşıldıkça bir hüzün kaplıyor
içimizi.. Yola çıkmadan önce Cunda‘daki favorimiz olan Karadeniz
Pastanesi’nde bir kahve içmeden, kurabiyeler yemeden dönmek
istemiyoruz.
Karadeniz
Pastanesi hem mekan görünümü hem de hizmeti ile Cunda’nın
vazgeçilmezi.. Enfes kurabiye ve tatlı çeşitleriyle, akşam kahvesi için
gidilmesi gereken yerler arasında..
Otantik dış
görünümüyle Cunda merkezde göz kamaştırıcı bir mekan.. Pembe panjurları,
beyaz masa ve mavi sandalyeleriyle adeta bir renk cümbüşü.. Ayrıca dış mekanda
yer alan masaların üzerinde renkli ve ışıklı kelebekler var. Her sene bu
konsept değişiyor. Daha önceden rengarenk şemsiyeler süslüyordu..
Damla sakızlı
ve lor peynirli kurabiye
ile orta bir Türk kahvesi tercih ediyoruz. Kurabiyelerin lezzetini yazı ile
anlatamayacağım, mutlaka denenmesini tavsiye ederim.
Karadeniz Pastanesi‘nde pek çok ürün mevcut; Lor peynirli kurabiye, damla sakızlı kurabiye, lor tatlısı, Kavala kurabiyesi, cevizli dolgulu kurabiye, yaş pastalar ve daha bir çok tatlı çeşidi..
Tüm bu
güzellikleri ve huzuru ardımızda bırakıp dönüş yoluna koyuluyoruz…
Bir daha, bir
daha gelebilmek umuduyla…
Hoşça kal
güzel Cunda..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)