7 Şubat 2017 Salı

Datça İçin Yollardayız :)






İzmit’ten Ege’ye doğru bir yolculuk düşünün. Uzunca bir yol, erkenden yollara düşmüşüz, sokaklar sessiz ve yollar sanki sadece bizim. Hiçte uzun gelmiyor böyle olunca. Hızlıca İzmir’e ulaşma niyetindeyiz. İzmir söz konusu olunca akan sular duruyor. Güneşli mis gibi bir sabah İzmir’e ulaşmış bulunuyoruz. Kahvaltı yapma niyetiyle Bornova’da güzel bir mekan arıyoruz fakat bayram olması ve biraz erken saatler olması sebebiyle açık bir yer olmadığını görüyoruz. Konak’a doğru yol alıyoruz. Kordon boyunca sıralanmış şahane kafeteryalar arasında seçim yapmamız gerekiyor fakat inanılmaz bir kalabalık var. Bornova’da gördüğümüz sessizliğin aksine Konak oldukça hareketli. Çok seçenek olunca seçim oldukça zor oluyor. İzmir’de çok fazla oyalanmadan Datça için yolumuza devam ediyoruz. Datça’da Villa Kızlan Ova otelinde konaklayacağız. İşletme sorumlusu biz yoldayken arayıp tavsiyeler vermeye başlıyor bile  Biraz gezerek yola devam edeceğimizi ve biraz gecikmeli geleceğimizi bildiriyoruz. Datça yol boyu doğa harikası. Öyle güzel bir yol ki gitmelere doyum olmaz.. Uzun uzun ağaçlıklar arasından Söke, Marmaris derken yol alıyoruz. Bir an önce kavuşmak istediğimiz doğru, fakat yol öyle güzel ki gittikçe gidesi geliyor insanın. Datça’nın uzaklığı ve zor bir yolculuk olması sebebiyle tercih etmekte zorlananlar olduğunu biliyorum. Fakat bu güzelliklere değer, mutlaka deneyin.



Yol boyu keçi sürüleri, koyun sürüleri size eşlik ediyor olacak. Bir köy çeşmesinden su içip, yolda kahve çay içebileceğiniz nezih mekanlara da uğrayabilirsiniz. Nihayet harika bir yolculuk sonrası cennetteyiz. Henüz gezmedik bilmiyoruz ama cennet kokusu her yerde.. Villa Kızlan Ova hemen girişte sağdan bir köy yolu üzerinde bizi bekliyor, harika bir karşılama ile.. Sanki bu insanları yıllardır tanıyoruz, sanki bizim evimiz, açıkçası bu zamanda böylesi iyi insanlar da var mıydı demekten kendimizi alamıyoruz.. Şaşkınlık içinde otelimize yerleşip gezme planları yapmaya başlıyoruz. Bu konuda bize oldukça yardımları oluyor. Ünal Bey kısa süreli kalacağımızı bildiğinden dolayı neyi nasıl yapmamız gerektiğini tek tek anlatıyor. Özellikle ertesi 2 gün için oldukça sıkı tavsiyeleri var. Biz de güvenerek bu rotada ilerlemeye karar veriyoruz. Datça’da ilk akşamımız mini bir merkez turu ile başlıyor. Sahil cıvıl cıvıl, insanlar yürümekte zorlanıyor diyebileceğim bir kalabalık var hatta.. Yine de güzel, yine de cennet. Sahil boyu balık restoranları, seyyar satıcılar, yaz aylarının vazgeçilmezleri mısır tezgahları, şekerciler,dondurmacılar.. Her yer rengarenk, her yer neşeli.. Sahil sonunda meydanda dikkatimizi çeken müziğe doğru ilerliyoruz ki bir konser karşılıyor bizleri. Herkes eğleniyor, hatta dans edenler bile var..



Müziğe kaptırıp biz de burada zaman harcıyoruz. Burdan Marina’ya doğru yol alırken pek çok Pub, Cafe, Bar sokaklarda dikkatlerden kaçmıyor. Marina’da da güzel mekanlar yerini almış. Burda da bir kahve içip turumuza devam ediyoruz. Akşam tezgahlardan el yapımı takılar, hediyelikler almadan dönmeyin. Ertesi günler bunlara vaktiniz olmayabilir. Datça’da 2.günümüz Ünal Beyler’in harika köy kahvaltısı ile başlıyor. Güne güzel kahvaltı ile başlamanın da mutluluk ile bir ilgisi olmalı elbette.. Bu sırada Ünal Bey tavsiyelerine devam ediyor. En başta koy koy gezmemizi her koyda kısa da olsa durmamızı tavsiye ediyor. Koyların sonunda ise muhteşem tarihi ile Knidos’u ziyaret etmeden dönmememizi tavsiye ediyor.



Ve başlasın Datça koylar turu  Kargı Koyu, İnceburun, Hayıtbükü, Ovabükü, Palamutbükü, Akvaryum Koyu ve Knidos sırasıyla, sindire sindire, her birinde denizin ve güneşin tadını çıkararak ziyaret ediliyor. Koylarda deniz sanki akvaryum, baliklarla birlikte yüzmek gerçekten paha biçilemez bir nimet. Hayıtbükünde karnımız acıkınca deniz mahsüllerinden güzel yemeklerle açlığımızı gideriyoruz. Yine dağ yollarından keçilerle birlikte devam ettiğimiz rotamızda Knidos var, biraz mesafe var diye kararsız kalsakta Ünal Bey’in skaın Knidos’u görmeden dönmeyin dediği kulaklarımda çınlıyor 




Yola devam ediyoruz. Vardığımızda açık denizde tarihi bir liman gibi Knidos karşımızda. Kapıda müze girişi var. Saat çok erken olmamasına rağmen oldukça kalabalık. Antik tiyatrolar, Sur yapıları, pek çok tarihi kalıntı , ve çalışmalar hala da devam ediyor. Hayranlıkla devam ediyoruz. Knidos eski bir Ege Limanıymış, tarihte Yunan halkı için de oldukça önemli bir limanmış. Bugün de Akdeniz’den Karadeniz’e giden tüm gemiler Knidos’tan geçerek yol alıyor. Eski zamanları düşünürseniz de dinlenmek, erzak temin etmek, hatta kötü havalarda sığınacak bir limanmış. Antik çağda önemli bir bilim merkezi olarak kullanılan Knidos dönemin en önemli Gözlemevine de ev sahipliği yapmış. Knidos ile ilgili detaylı araştırmalar yapılarak daha kalıcı bir yazı da yazılabilir diye düşünerek Datça turumuza kaldığımız yerden devam ediyoruz.




Dönüşte akşam yemeği için tercihimiz İmren Lokantası oluyor. Eğer rezervasyon yapmadıysanız Datça akşamının sezon günlerinde aç kalabilirsiniz. Özellikle sahildeki balıkçılarda yer bulmak hemen hemen imkansız, ev yemekleri konusunda oldukça başarılı olan İmren Lokantası’nda bahçede uygun bir yer ile halimize şükrediyoruz. Ve Datça’da son güne uyanmak..Sadece yaprak hışırtıları ve kuş cıvıltıları ile güne başlamak.. Özellikle Villa Kızlan Ova konumu itibariyle şehrin gürültüsünden uzak, gerçekten ruhunuzu dinlendirecek bir yer. Yine enfes bir kahvaltı ile başlayıp bunun son olduğunu düşünüp ciddi ciddi içimi bir hüzün kaplıyor. Bugün Oliva Farm ve Eski Datça Evlerini ziyaret edip dönüş için yola çıkacağız. Hep dediğim gibi en sevdiğim atasözü erken kalkan erken yol alır  Kısa sanılan günlere kocaman seyahatler sığdırmak beni mutlu eden.. Yolumuzun üzerindeki Oliva Farm güzel bir zeytinlik bahçesine sahip, adından da anlaşılır üzere çeşitliüretimlerin yapıldığı bir çiftlik. Ayrıca satış noktası da mevcut. Zeytinden, zeytinyağından ve zeytin ağacından neler üretilebilirse bu mağazada bulabilirsiniz. Çalışanlar oldukça ilgili, kozmetik, gıda, dekorasyon adına
her şey mevcut.





Biraz alışveriş yapıp buradan Eski Datça Evleri’ne doğru yola çıkıyoruz.





Eski Datça gerçekten şimdiki Datça’dan daha bir güzel  Daha sıcak daha samimi  Evler sanki komşuluk daha samimi daha içten olsun diye inşa edilmiş.. Kedileri, köpekleri, taşları, toprağı ayrı.. Can Yücel’in de bir evi var.. Fakat müze değil  Şu an o evde yaşayanlar var ve rahatsız edilmiş olmalılar ki kapıda bir yazı vardı ..









Sokak sokak gezip hayranlıkla fotoğraflar çekiyoruz.






Datça yazılara dökülecek kadar kısa ve anlatılacak kadar basit bir yer değil.. Bir daha bir daha gelmek lazım.. İnsanların samimiyeti, Ege’nin suyundan mıdır bilmem ama bu misafirperverlik gerçekten memnun edici.. Aklımız kalarak Datça’ya veda ediyoruz. Terapi gibi bir şey Datça  Tatil demek yetersiz kalır. Yine yeniden görüşmek üzere. Sevgiler.

21 Aralık 2016 Çarşamba

Sea Fod Market,Bangkok

Bugün Gurmex yazılarımdan Sea Food sizlerle :) http://www.gurmex.com/sea-food-market-restaurant-bangkok-taylandda-ne-yenir.html SEA FOOD MARKET, Bangkok, Thailand Şeflerin Şöleni Öyle bir mekan düşününki denizde ne kadar canlı varsa tezgahlarda ve canlı canlı karşınızda. Alın elinize bir market arabası ve başlayın alışverişe.. Çok açsanız, upuzun bir yoldan geldiyseniz, deniz ürünleri de seviyorsanız vay halinize, lütfen sakin olun  İnanın porsiyonlar fazla gelecek, lütfen her çeşitten almaya çalışıp azar azar alın, tavsiye  Market arabasını kapan iş başında Deniz ürünleri sevenler olarak çok büyük hayallerle gidiyoruz Sea Food’a.. Daha mekan girişinde şef aşçıların şovlarını görünce zaten olmamız gereken yerde olduğumuzu da hemen anlıyoruz. Alabildiğine mavimsi bir iç mekan, çiçek aksesuarları yoğunlukta, sanki okyanusun içindesin hissiyatı veriyor. Oldukça kalabalık, market havasında, herkesin elinde bir araba, tezgah başında seçimde. Okyanusta Yemek Misali Mekanın felsefesi ‘If it swims, we have it’  Felsefe Açık ve Net Bu felsefe ile yola çıkmışlar ve harika bir restoran yapmışlar, kişiler yiyecekleri canlıları beğenip seçip şef aşçılara emanet ediyorlar. Sonrası malum enfes lezzetler ile karşımızdalar. Neler mi var? Yüzüyorsa bizde var diyor Sea Food  Aklınıza gelen tüm deniz canlıları burada.. İster canlı canlı seçim yapın, ister diğer türlü. Kalamar, karides, yengeç, midye, enfes balık çeşitleri.. Seçmekte epey zorlanıyoruz, fakat özellikle belirtiyorum, az az seçim yapıp her şeyin tadına bakmakta fayda var. Hatta ekip olarak gidildiyse herkes ayrı bir ürün de seçebilir. Fazlasıyla yetecektir. Porsiyonlar oldukça büyük. Tavsiyem de bu yönde. Henüz Sofraları Süslemeden Yengeçler Muazzam Bir Çalışma Az Sonra Yenecek  Menümüzü Seçiyoruz Kalamar kesinlikle tercih edilmesi gerekiyor diye düşünüyorum, yalnız az önce de belirttiğim üzere lütfen porsiyonlarınızı küçük tutun aksi halde geride bıraktıklarınız için çok çok üzüleceksiniz. Biz balık ve karideste tercih ediyoruz. Ayrıca yöresel bir de yeşillik salatası, özel sosu ile hazırlanıyor. Özel bir ekmek siparişi de veriyoruz, fırında kızartılarak sarımsaklı sos ile gelecek şekilde. Tezgahta seçmiş olduğumuz balığımız poşette hala canlı  Olacak iş değil, yemeğe kıyamayacağım, hayır yapamam falan desem de açlıktan ölmek üzereyim, bunları düşünmek istemiyorum Sea Food Kombini Sea Food seçim yapmakta zorlananları da unutmamış bir kombin tabak yapmış, midye, kalamar, karides ve yengeç içerikli. Market bölümünde sebze reyonu da mevcut. Arzu ettiğiniz her çeşit salatayı yapmanız mümkün. Salata Bölümü Biz yöresel yeşillik ile hazırlanan ve sotelenerek yapılan salatayı tercih ediyoruz. Bu salata Gündüzsefası diye bildiğimiz Morning Glory çiçeğinden yapılıyor, acı biber ve sarımsak ile sotelendikten sonra soya sos ile ılık servis ediliyor. Salata Bölümü Ürün seçimleri yapıldıktan sonra beklemeye geçiyorsunuz. Oldukça samimi bir ortam var, mavi kırmızı kareli masa örtüleri ile sıcacık bir hava. Her masada özel acı soslar ve dilimlenmiş limler (yeşil mini limon) zeytinyağı ile birlikte mevcut. Servis hızı oldukça güzel, bunca kalabalığa rağmen pekte beklediğimiz söylenemez. Masamız donatılmaya başlanıyor. Seçimlerimiz sırasıyla bizimle  Fırında Sarımsaklı Yağlı Ekmek Sarımsaklı kızarmış ekmeğe bayılıyoruz, acı sosa bandıra bandıra bu tada varıp karnımızı doyurmak istemesek de kendimizi zor tutuyoruz. Acı biber ve sarımsak ile sotelenmiş Morning Glory Salad da ilk gelen ürünlerden, oldukça doyurucu bir sebze yemeği gibi. Glory Morning Salad Ardından yine özel barbekü sosu ile hazırlanan midye tava geliyor ki evlere şenlik… Tam bir lezzet şöleni. Barbekü Soslu Midye Tava Kıvırcık üzerine yatırılmış kızarmış karides, özel sosu ve salatası ile kalamar. Balıklar biraz daha gecikmeli geliyor ki zaten bizler de hemen hemen doyma durumundayız. Karnımız doymuş, keyfimiz yerinde. Ben hala Sea Food şokundayım. Kesinlikle harika bir deniz restoranı. Böylesi yok diye düşünüyorum. İyi ki yolumuz düşmüş ve iyi ki tercih etmişiz. Resmen bayılıyorum. Benim tavsiyem Bangkok’a gidip Sea Food’da yemek yemeden kesinlikle dönmeyin. O ortamı solumak, sepetinizi alıp tek tek seçimler yapıp şefleri izlemek, ve masanın gözü doyurduğu şekilde mideyi de doyurması paha biçilmez. Ayrıca fiyatlar da çok uçuk değil. Mutlaka gidin, Tai soslarının enfes tadına varın.. Doyasıya deniz ürünü yiyin, yemedik denemedik demeyin  Ayrıca belirtmek isterim ki Sea Fodd Market özellikle MSG(Mono Sodyum Glutamat ) tatlandırıcı maddesini kullanmadan üretim yaptığını belirtiyor. Enfes sos lezzetlerini katkısız olarak ürettiklerinin garantisini de veriyorlar. Uğrarsanız bizi de hatırlayın. Sevgiler. http://www.gurmex.com/sea-food-market-restaurant-bangkok-taylandda-ne-yenir.html Seafood Market and Restaurant Co.,Ltd. 89,Sukhumvit Soi 24(Kasame), Sukhumvit Rd., Klongtoey,Bangkok 10110,Thailand Tel : 022612071-5, 026611252-9, 022596580-1 Fax : 02-2594601 #Bangkok #Phuket #seafood #bangkoktaneyenir #gamzeninblogu #gamzenika #gamzenikaphuket #gamzeninnotlari #gamzeakin #tailand #Tayland #seyahat #trip #yemek #gurme #travel #food

4 Aralık 2016 Pazar

Kartepe'de Pazar Keyfi


 Kış günlerinde şehrin keşmekeşinden kurtulmak istiyorsanız Kartepe harika bir seçim olacaktır. Fazla teferruata girmeden sıkı sıkı giyinip biraz sucuk biraz ekmek alıp yollara düşmekte fayda var. Aracınızın kış şartlarına uygun olması da oldukça önemli. Aksi halde epey macera yaşayabilirsiniz:) Güneşin batışı erken saatlerde olduğundan gün ışığını kaçırmamaya dikkat etmek gerekir. Maşukiye köyünden almak istediklerinizi de alabilirsiniz. Köyde bulunan kasaplar ve ekmek fırını oldukça güzel. Nevaleleri alıp Kartepe doğru yola koyuluyoruz. Yol boyu hiç kar olmamasına üzülerek devam ederken yer yer beyazlıklar karşılıyor bizi... Zirveye doğru çıktıkça yoğun bir kar tabakası ve pazar günü olması sebebiyle kalabalık mevcut. Kızak ile kayanlar, mangal keyfi yapanlar, çakırkeyif sofralar derken pek çok manzara var. Ailenizle birlikte rahatça gelebileceğiniz ve kar tadı alabileceğiniz güzel yerler. İster doğa ile başbaşa ister herhangi bir restoranda manzaranın tadını çıkarabilirsiniz. Özellikle karlı yerlerde mangal keyfini öneririm. Biz bunu tercih ediyoruz. Madem şehirden kaçtık doğanın tadını çıkarmakta fayda var. Bir kaç kez yolda kalma macerası da yaşayarak kendimize uygun yeri buluyoruz. Mangalımızı yakıp sucuk ekmeklerin tadına vardıktan sonra karda yürüyüş ile bu anı taçlandırıyoruz. Fazla da donmaya gerek yok. Güneş battıktan sonra epey soğuk oluyor. İzmit'e yolu düşenlerin özellikle kış sezonunda Kartepe'yi görmelerini tavsiye ederim. İzmit için oldukça güzel bir fırsat olan Kartepe muazzam bir doğaya ve kış aktivitelerini gerçekleştirmeye olanak sağlayan kayak merkezine de sahip. Güzel bir pazar günü böylece sona eriyor desem de daha bir mekan ziyaretimiz olduğunu düşünürsek enerji toplamaya karar veriyorum. Mutlu nice pazarlar:)

4 Kasım 2016 Cuma

Abant,Yedigöller










Blogda uzun aradan sonra herkese  Bolu'dan merhaba :)
Gezimiz için  erken  saatlerde yola koyuluyoruz.Öncelikle  İstanbul 'dan bize eşlik  eden dostlarımızı karşılıyoruz. Kısa  bir yolculuktan sonra  konaklayacagimiz Dört Mevsim Konağı 'na ulaşıyoruz. Daha önceki gazilerimizde tanıştığımız Şerafettin amca yine sıcacık bir gülümseme  ile koşarak  karşılıyor  bizleri. Her ne kadar hatırlamasa da :) Güleryüzü ve samimiyeti hiç  değişmemiş.  Dört Mevsim Konağı  Abant yolu  üzerinde  ve Abant Gölü 'ne yaklaşık  olarak 8 km bir mesafede yer alıyor.  Aile işletmesi  olması  sebebiyle  benim ilgimi çeken  konak guzel bir bahçe  içinde  yer alıyor.  Küçük  bir ev ile işletmeye  başlayan bu güzel mekan zamanla büyüyüp  konak halini alıyor.  Bahçesinde bulunan ağaç  evler ve olabildiğince yeşil ve sarı renklerin tonları insana huzur veriyor. Şehir  hayatından yorulup kafanızı dinlemek istiyorsanız bence çok  doğru bir yerdesiniz .
Erken saatlerde ulaştığımız  Dört  Mevsim Konağı harika bir köy kahvaltısı ile karşılıyor bizleri.  Özellikle yemek salonunda bulunan şömine keyfi ile birleşince tüm yorgunluğunuzu unutuyorsunuz. Kahvaltıda  gerçekten kuş sütü eksik.. Kaymak ve reçel  çeşitleri  enfes. Sucuklu yumurta ve elma dilim patatesleri eser bırakmıyoruz.  Keyifli bir sohbet eşliğinde kahvaltımızı sürdürürken vakit kaybetmemiz gerektiğinin de farkındayız.
Bugün için hedefimiz Yedigöller. Özellikle  sonbahar mevsiminde harika bir doğa var burada.  Yeşil  ve sarının her tonu adeta kucaklıyor.  Yedigoller'e gelmeden önce Seyirtepesinde bir mola veriyoruz. Ayrıca yolların  çok  virajı olması nedeniyle mide bulantısı sorunu olabiliyor.  Bu konuda hassas olanlar için mutlaka ilaç almasını tavsiye ederim. Seyirtepesinde verilen mola da bu konuda rahatsızlanarak için oldukça iyi bir dinlenme oluyor.. Sisli puslu dar yollardan tepeye ulaşıyoruz.  Muhteşem bir manzara bizleri karşılıyor. Aşağıda  iki göl de bu manzaraya eşlik ediyor. İlgili fotoğraflar çekip ciğerlerimizi bol oksijenle doldurup yola devam ediyoruz. Kısa bir süre sonra Yedigöller Milli Parkındayız.  Fakat burada bir trafik sıkıntısı var. Eğer şahsi araç  ile gidiyorsanız aracınızı girişte uygun bir yere park etmenizi tavsiye ederim.. Aksi halde araçta beklemek zorunda kalınıyor.  Biz bu şekilde yaptık ve trekking suretimize başlattık.  Sarı yeşil ormanlarda toprağın kokusunu içimize çeke  çeke,  sindire  sindire yürüdük.  Girişte  İncegol ve Nazligol bizleri karşıladı.  Özellikle göllerin  üzerine  düşmüş yapraklar ile oluşan manzara harikaydı. Yürüyüş boyunca Gülen  Kayalar ve Dilek Çeşmesi vardı.  Dilek çeşmesi yedi çekmeli ahşap bir şu çeşmesi.  Rivayete göre birinci çeşmeden  bir, ikincide iki, üçüncüde üç diye sıralı şekilde şu içilirse tutulan dilekler kabul oluyor :) tabi ki içtik ve dilekler tuttuk , keyifliydi.. Gülen  Kayalar ise sarp kayalıklara  çıkılan  bir yolda bulunan kayalar, fakat biz kayaların güldüğünü  göremedik  ve buna çok güldük 😁acaba durum bu muydu? Onu da bilemiyoruz 😊 Devam eden yürüyüş parkurda değişik manzaralar ve kalan göller bizleri karşıladı.  Ayrıca yürüyüş boyunca size eşlik edecek erzak bulundurmaları da öneririm, oldukça uzun mesafeler olması nedeniyle içimizde bir kıyılma olmadı diyemem .. Tüm göller bittiğinde yürüme ana yoldan devam edince geri dönüş daha kısa oluyor. Hafif bir yağmur ve toprak kokusu eşliğinde en sevdiğim  sarıyı ve yeşili  ardımızda bırakıp Abant'tan dönmek üzere yola koyuluyoruz.
Dönüş  yolunda Gurbet Taşı  Yaylası  kenarına  kurulmuş tezgahlar dikkatimizi çekiyor. Biraz soluklanmak için duruyoruz. Bu soğukta sıcacık bir çay içmek  niyetindeyiz. Bir çok tezgah var. Biz eşiyle birlikte sessizce duran Mehmet Amcanın tezgahı oluyor.. Közde patates, haşlanmış mısır ve harika bir çay ile burada epey vakit geçiriyoruz.  Mehmet amcanın sohbetine doyum olmuyor.. Biz tezgahı  devralıp gelenlerle ilgilenmeye de başlıyoruz 😊 Baharda köyünü  de ziyaret etmek sözüyle sevgiyle yanlarından  ayrılıp yola devam ediyoruz.
Maceramızın devamı  diğer  postalardan devam ediyor olacak.
Sevgiler.

14 Ekim 2016 Cuma

Gamze'nin Kınası


Bugün 9 Eylül gününe dönüp heyecanlarımı paylaşmak istiyorum. Nasıl bir heyecan anlatılmaz. Her şeyin yolunda gitmesi için öncelikle yanınızda varsa kardeşiniz ve  bir dostunuz  olmalı. Çok şükür ben ikisine de sahiptim. Ablam Merve ve 20 yıllık arkadaşım Selin  :) Her an yanımdaydılar ve benim her anımı her heyecanımı benimle paylaştılar beni sakinleştirdiler eksikleri tamamladılar. Zaten kına ile ilgili detayların pek çoğunu ablam tasarlamıştı. Çok eğlenmemiz gerekiyordu ve her şeyi düşünmeliydik :) Çok şanslıyım ki çok uzaklardan dostlarım da geldi. Ordu, Mardin, Konya, Mersin, Bursa, İstanbul :) Şehirler arası bir dostluk şöleni. Hepsinin ayaklarına yüreklerine sağlık.. Hepinizi çok seviyorum arkadaşlarım. Gelemeyenlerse bir şekilde kendilerini hissettirdi.. Onlara da güzel mesajları çiçekleri  için ayrıca teşekkürler :) İnsan böyle günlerde anlıyor arkadaşlığın , dostluğun ne kadar önemli olduğunu. Uyuşmuş kadar heyecanlı dahi olsan gözlerin sevdiklerini arıyor. Aile zaten görev icabı orada olmak durumunda, ama arkadaşlar bir emek vererek yanında oluyorlar. Kıymet bilmek gerek. Ve özel günlerinde sevdiklerimizin yanında olmak gerek.


Gelelim günün sabahına, kuaför aşamasına :) Her şey öyle hızlı gelişiyor ve siz öyle heyecanlı oluyorsunuz ki gerçekten bir uyuşukluk hali. Evden ayrılacak olmanın verdiği bir burukluk kaplıyor her yanınızı. Bir yandan da akşam ne kadar çok eğlenmeniz gerektiğini düşünerek ayakta kalma dik durma iç güdüsü.. Hepsinin birleştiği karmakarışık duygular. Kuaförüm İzmit Hakan Özmen . Makyözüm Sibel Hanım fotoğraf çekiminde şahane bir iş çıkarınca tereddüt etmeden devam ettim aynı ekiple. Saçlarım Selahattin Bey'e emanetti :) Güzel başlayan bir sabahla hoş sohbet kahve çay derken bir ara baktım göz yaşlarım pıtır pıtır dökülüyor .. Tutamıyorum kendimi. Herkes bir yana koşuyor gelin ağlıyor sakinleştirici mi versek diye :) Sibel'in cırladığını duydum, ne sakinleşticisi sen akşam dağıtıp oynayacaksın.. Uyumak mı istiyorsun diye :) Tabi ki ilaç falan almadım.. Ağladım ağladım ağladım.. Mutluluk gözyaşlarıydı gerçekten. Ve tutamıyordum. Ben ağladıkça makyaj tazelediler :) Ve makyajım saçım bitti. Harika bir iş çıkardılar. Belki hayatım boyunca hiçbir saç yapımı beni bu denki mutlu etmemiştir. Harika bir iş çıkardılar. Resmen bayıldık :) O mutlulukla evimizin yolunu tuttuk.. Akşam olmasını bekledik.


Kına salonumuz için Sudem Organizasyondan sadece fotoğraf çekiminde kullanmak üzere taht kiraladım. Fotoğraflarda da çok ahenkli göründü. Bütün kızlar rengarenk şahane bir görüntü. Misafirlerimizin gelmesini beklerken selfieler fotoğraflar birbirini kovaladı .. Ve muhteşem anlar. herkes geldiğinde gelin ve damat çıkışını yapıp ilk dansımızı gerçekleştirdik. Normalde kına geceleri bayanlar arasında olur fakat bizim kına gecemizde öyle bir sınırlama yoktu. Aksine eşim çok aktifti. Oynamadan duramadı. Kına gecemizde kına yakma dışında iki farklılık vardı. Rengarenk kurdeleler ile halka oluşturup Rengarenk şarkısında oynama ve testi kırma. İki aktivite de oldukça eğlenceli ve aksiyonluydu. Özellikle testi kırma damat beye yönelik özel tasarlanmıştı ve damadın bundan haberi olmaması sebebiyle oldukça güzel bir sürpriz oldu. Sadece tahta otur ve benim heyecanımı bastıracak şekilde gözlerime bak dedim :) Damat karşımda, arkamda şahane ekibim, Sezen Aksu Kaçın Kurası söylüyor :) ve ben oynuyorum.. Size buradaki coşkuyu kelimelerle anlatamayacağım. Kendimi çok büyük bir sahnede hissettirdiler. Arkadaşlarım o kadar güzel desteklediler ki planlasak bu şekilde olmazdı.. Testiyi alıp güzel bir dans ettikten sonra testiyi kırdım :) Tabi müthiş bir alkış koptu. Harika bir eğlence oldu. Tbai bu sırada damat paşa tahta oturmuş , padişah havasında , ağzı kulaklarında akış ile ritm tutuyor :) Sonrasında çok beğendiğini ve çok güzel bir sürpriz olduğunu söyledi. Çok teşekkür etti.
Rengarenk kurdele dansı da oldukça farklı ve eğlenceliydi. Burada da kızların çok olması ve aktif olması önemliydi. Herkes harikaydı. Sertab Erener Rengarenk dedikçe bizler coştuk..
Geleneksel kına yakma da gerçekleştikten sonra eğlencemize devam ettik. Bu arada kın yakılırken ağlamadım :) Ağlayamadım :) Sabah o kadar çok ağladım ki akşama bir şey kalmadı maalesef :)
Eksiksiz bir kına gecesi organizasyonu ve muhteşem bir eğlenceydi. Öncelikle ailem olmak üzere, eşime ve tüm dostlarımıza teşekkürü bir borç biliyorum :)
Her şeyin bu kadar güzel olmasında katkınız büyük. Bir gün geri dönüp okumak için  heyecanlarımı sizinle paylaşıyorum.. Umarım sizler için de fikir olur.
Sevgiyle Kalın...

12 Ekim 2016 Çarşamba

YEŞİL ÇAY VE FAYDALARI







Merhaba ,


Güne güzel bir yazı ile başlamak istedim. Biraz da mesleki yazılar yazmakta fayda var. Sağlıklı yaşam ve gıda üzerine yazmaya ara vermiş olduğumu fark ederek bir fincan yeşil çayımı yudumlarken yazıyorum bu postu :)


Sağlıklı yaşama kendini adamış herkesin vazgeçemediği bitkilerdendir yeşil çay. Aslında siyah çay ile aynı bitki yaprağından olmasına rağmen fermente edilmemesi nedeniyle bizim için faydalı olan pek çok antioksidan maddeyi bünyesinde muhafaza eder. Yeşil çay da sanıldığı gibi yüksek miktarlarda vitamin ve mineral maddeler bulunmamaktadır. Kafein, teanin ve fenolik maddelerce zengin olması sebebiyle sağlımıza faydalı yönde etkileri vardır.


Bilimsel veriler dışında anlayabileceğimiz şekilde yeşil çayın faydalarından bahsetmek istiyorum. Tabi kendi uygulamalarımdan da.
Öncelikle belirtmek isterim güne 1 fincan limonlu yeşil çay ile başladığınızda farkı göreceksiniz. Kendinizi oldukça dinamik hissedecek ve zihninizin daha da açıldığının farkına varacaksınız. Buna şöyle bir örnekle açıklık getirmek isterim. Özellikle üniversite yıllarında öğrenciler uykuya karşı koymak adına kahve içmeyi tercih ederler. Oysa yeşil çayda bulunan kafein miktarı da zihnimizi açıp bizi uyanık tutmaya yeterlidir. Hem de daha sağlıklı olduğu kesin :) Algı , düşünme gücü ve konsantrasyonu da sağladığı araştırmalar arasında.
Yine kahveden örnekle devam edeceğim. Spor yapmadan önce bir fincan kahve içilmesi tercih edilir. Yeşil çay da içebiliriz. Aynı şekilde kafein kas gücünü arttırarak direncimizin artmasına yardımcı olur.
Kolestrolü azaltır ve kalp damar hastalıklarında koruyucu rol oynar. Bu da bünyesinde bulunan antioksidan maddeler yardımıyla dolaşım sisteminde bulunan serbest radikallerin etkisinden koruması ile olmaktadır.
Yeşil çayın en bilinen etkisi elbette zayıflamaya olan sonsuz desteğidir :) Özellikler kadınlar sadece yeşil çay içerek zayıflayacakları fikrinden bir türlü vazgeçemezler, sporsuz ve düzensiz beslenme ile birlikte günde bilmem kaç fincan yeşil çay içiyorum ama zayıflayamıyorum der dururlar :) Burada yeşil çay destekçi görevindedir. Metabolizmayı hızlandırma etkisi ile sağlıklı beslenme ve spor ile birlikte tüketildiğinde zayıflamayı destekler. Çünkü bağırsakların da daha etkin çalışmasını sağlamaktadır.
Yine antioksidan maddeler sayesinde kanser riskini azalttığı, bağışıklık sistemini güçlendirdiği araştırmalarda belirtilmiştir.
Son olarak yine kendim de uyguladığım bir yöntemden bahsetmek istiyorum. Yeşil çay direkt cilde uygulandığında da oldukça faydalı. Ciltte de dinamik bir görüntünün oluşmasına destekçi. Ilık yeşil çayı yüzümüze yavaşça pamuk yardımıyla uygulayarak cilt temizliği yapabiliriz. Böylece hem anti aging etkisi hem de cildin ferahlamasını hissedeceksiniz.


Kısacası yeşil çay çok faydalı güzel bir bitki. Günde 1 fincan içilmesini tavsiye ediyorum.


Sağlıklı günler.
Sevgiyle Kalın.
Yine yeniden merhaba ,
Uzun aralar vermeyi sevmiyor olmama rağmen hayatın akışı buna sevk ediyor :) Büyük ve tatlı telaşlar hallettik.. Mutlu ve umutlu bir hayata yelken açtık. Bundan sonraki zaman diliminde ben kavramını unutmuş olarak BİZ olarak hayatıma devam edeceğim.. Zamanımı kullanırken de sadece kendimi düşünerek değil hayat arkadaşımı , eşimi, hayatıma anlam katanı düşünerek adımlarımı atacağım.
Herkesin bir eşi olmalı.. Saygı duyduğu ve saygı gördüğü, sevdiği ve sevildiği bir eşi olmalı .. Ellerini tuttuğunda her şeyi unuttuğu.. Birlikte kahkaha atarken dünyaların onun olduğu bir eş.. Sonrası kolay. Hayat akıp gidiyor. El ele ve daima. Her şeyin üstesinden geliyor insan. İşte bu noktada insanların ruh eşi dedikleri kavramı bulmuş olması gerekiyor. Bence kişilerin çok fazla ortak yönlerinin olması değil ruh eşini bulmuş olmak. Benim fikrim farklılıklardan harmanlanan bir karakterle bütünleştiğinde insan gerçek ruh eşini bulmuş oluyor. Farklı fikirlerden doğan yeni dünyalara yol alabilmek adına daha çok farklılıkta buluşmalı insanlar.
Tüm bunların yanında hayatımıza devam ederken yoğun bir iş hayatı ve ev hayatı bizi bekliyor olacak tabi :) Mesela ben tatil sonrası ev ve iş hayatını götürmekte zorlanıyorum. Her şeyde çok başarılı olacağız diye de bir kuralımız yok elbette :) Bazen eksik olacak, bazen yorulacağız, işler aksayacak, yemek yetişmeyecek, temizlikler istediğimiz gibi olamayacak.. Mükemmeliyetçi bir tutum sergilendikçe de bu bizi bunalıma sokacak. İşte bu nedenle rahat olmakta hayatı akşına bırakırken gerçekten anı yaşamakta fayda var. Klişe gelebilir.. Ama zaman hızla ilerliyor. Geriye dönüp baktığımız hiç bir anı geri alamıyoruz. Keşke demek anlamsız .. Ve eğer keşke demek istemiyorsak sıkı sıkı tutunup gerçekten tadını çıkararak hayatı yaşamaya devam edelim.

Tatil sonrası ilk postum olması sebebiyle genel konulardan bahsetmek biraz ısınma yapmak geldi içimden .. Daha anlatacağım çok şeyler var..

Muhteşem kına gecem, Muhteşem gelin alma ve düğünümden özetle bahsedeceğim..

Her şey hayal ettiğiniz gibi olsun.

Sevgiyle kalın.